30 Ocak 2012 Pazartesi

TÜRKLERİN KÜRT SORUNU

Yıllardır yaşayarak tartışıyoruz. Aslında tartıştığımızı sanıyoruz ama sadece öykünüyoruz. Tartışıyor gibi yapıp alışılageldik sözcükleri ardı ardına sıralıyoruz. 25 yılı aşkın tartışma süreci sonucunda sorunun adını koymayı başardık. Kürt sorunu. Adını koyduk ama kendisini inkâra, görmezden gelmeye devam ediyoruz. Hemen herkes yarım ağızla bir şeyler geveliyor. Televizyon kanalları uzmandan geçilmez oldu. Meğerse herkes çözümü biliyormuş. Emekli Generaller, üniversitelerin Amfisi dolmayan akademisyenleri, kıytırık gazetelerin köşe yazarları herkes konuya bir biçimde dahil oldu.

Son dönemlerde artan şiddet, tartışmaların boyutunu ve milliyetçi dokusunu alevlendirdi. Eylemler arttıkça, çatışmalar yayıldıkça, yeni ölümler yaşandıkça daha bir keskinlikle sorun tartışılmaya,  askeri taktikler ortalıkta uçuşmaya başladı.

Her sorun belli bir olgunluğa ulaştığında, gerçek anlamda çözüme yaklaşılmış olur. Sorun içselleşmeden, tarafların sorun karşısındaki pozisyonları netleşmeden, yaşamı etkileyen bir tıkanma yaşanmadan, çözümün oluşması veya açığa çıkması çok mümkün değildir.

25 yıldır süren ve yaklaşık 45 000 insanımızın yaşamına mal olan, ülkeyi yaşanmaz hale getiren, halklara acı çektiren Kürt sorunu, olgunlaşarak içselleşmiş ve artık çözüm  kaçınılmaz bir hale gelmiştir. Yaşamı tıkayan, birlikte yaşama isteğini yıpratan, milliyetçi duyguları kabartan, halkları karşı karşıya getiren bu sorun, artık çözüm noktasına ulaşmıştır. Her sorun gibi uçlaştığı noktada, bir biçimde çözülecektir.

Çözüm için ilk adımda yapılması gereken, sorunun ve tarafların beklentilerinin doğru bir biçimde analiz edilmesidir.

Kürt sorunu, Kürtlerin sorunu değildir. Türkiye’nin sorunudur. Bu tespit öncelikle yapılmalıdır. Karşılıklı iki tarafı olan bir sorundur. Bu da demektir ki, tek taraflı çözülemeyecek bir sorundur.

Türkiye de yaşayan Kürt halkını kategorize ettiğimizde;

* Sisteme entegre olanlar,
*Sistem dışına itilmiş olanlar,
*Ve sistemden beslenenler olarak ayrıştırmak mümkündür.


Ağırlıklı olarak metropol kentlerde, diğer etnik  yapıdan insanlarla birlikte yaşayan, sistemin bir halkasında yerleşik ve kalıcı bir yaşam olanağı edinen kesim, siyasal tercihlerini de  bu eksende kullanmaktadırlar. Sistemle doğrudan çatışmaya girmeyen, komşusunun etnik kimliği ile çok fazla ilgili olmayan, kamuda veya metropol kentin yarattığı olanaklarda iş edinen bu Kürt nüfus, sınıfsal yapısına göre siyasal olarak biçimlenmektedir. Önemli bir kesimi muhafazakâr –İslami- ve merkeze yakın siyasal yapılar içerisinde yer alırken, diğer bir kesimi ise siyaseten daha muhalif yapılarda yer alırlar. Metropol kentlerde yaşayıp da, yerleşik bir yaşam olanağı yaratamamış veya sistemin ekonomik yıkımından kurtulamamış bir kesim ise geldiği yerelliğin ve etnik yapının siyasal ekseninde yer almaktadırlar.



Kürt kentlerinde yaşayan Kürt halkının önemli bir kısmı, PKK’nın eylemliliği ile kazandığı siyasal perspektifi doğru olarak kabul etmekte ve çözümü aynı siyasal iradenin etkinliğinde görmektedir. Bu kesim her geçen gün daha politize olarak süreçte aktif rol üstlenmektedir. PKK’nın silahlı gücü ve askeri eylemliliği bu kesimlerce meşru görülmekte ve bir çözüm yöntemi olarak algılanmaktadırlar.  Burada yaşayan halkın siyasal iradesini ağırlıklı olarak PKK ve benzeri siyasal eksendeki diğer yapılar temsil etmektedirler. Bunu açıkça görmek ve kabul etmek gerekmektedir. Bu bölgede yaşayan Kürt halkı, 25 yılı aşkın süredir devam eden şiddetten en fazla etkilenen, en fazla kayıp veren, en fazla acı çeken ve yaptırma maruz kalan kesimdir. Bu anlamıyla daha dinamik, daha aktif ve daha radikal olarak süreçte yer almaktadırlar. Etnik bilinç anlamında daha belirgin olan bu bölge insanları, aynı zamanda çözümü en fazla isteyen kesimlerdir de… En yakınlarını bu şiddet ortamında kayıp etmiş bu insanlar, sorunda öncelikli taraftır.


Sistemden beslenenler şiddet ortamının devamından yana olanlardır. Çatışma ortamı sürdükçe sistemden beslenmeye, siyasal ve ekonomik güçlerine, güç katmaya devam edeceklerdir. İktidar partilerinde görevler alıp, etnik kimliklerini inkar ederek, rant ilişkileri içerisinde yer almaktadırlar. İşbirlikçi ve rantiyecidirler. Bu anlamıyla da sorunda, iktidardan taraftırlar.

KORKU DUVARLARI AŞILIYOR!

Kürt sorunun çözümünde öncelikle şu soruların yanıtını çok net olarak vermek gerekmektedir. 

Ayrılık ve toprak talebi var mı;

Yan yana, birlikte yaşamak istiyor muyuz?

İkinci adımda ise tek bir ülkede yan yana yaşamaktan yana isek, “nasıl bir ülkede yaşamak istiyoruz?” sorusuna tartışarak yanıt oluşturmalıyız.
Sorunun esasını bu noktalar oluşturmaktadır. Açık yüreklilikle bu soruların yanıtlarını vermeden, Kürt sorununun çözümü mümkün değildir.
Öldürelim çözelim, sindirelim çözelim, çatışalım çözelim (çözümsüzlük) söylemlerinin karşısına demokratik bir koşulda yan yana birlikte yaşamanın çözüm yöntemleri konulmalıdır. Tarihsel olarak yüzyıllardır birlikte yaşayan halkların,  vatandaşlık bilinciyle yine barış içerisinde birlikte yaşama istemleri zemin bulmalıdır.
Kürt halkı  (PKK) şiddetin durdurulması ve kalıcı anlamda bir barış için ne istemektedir?

PKK ulusal nitelikte bir devrimci hareket olarak ortaya çıkmıştır. İlk yıllarda siyasal olarak devleti kapitalist olarak nitelemiş ve “Kapitalist devlet, Türk ve Kürt halkını ayırt etmeden sömürmekte, baskı ve şiddete dayalı olarak siyasal iktidarını sürdürmektedir,” tespitini yapmıştı. Sömürgeci tek devlete karşı tek devrim yapılmalıydı ve Türk ve Kürt halkının tek kurtuluşu sosyalizmdi. PKK uzunca yıllar bu siyasal eksende mücadelesini sürdürdü.  12 Eylül askeri darbesi sonrasında, 1982 yılın kurulan ve birlikte mücadeleyi –tek devlete tek devrimi- savunan FKBDC (Faşizme karşı birleşik direniş cephesi) içerisinde yer aldı. Bu yapıda PKK dışında DEV-YOL, DEVSOL, PAZRTİZAN, ACİL, VATAN PARTİSİ, TKEP vb. gibi örgütler de yer almaktaydı.  Diğer bir ifadeyle PKK bu dönemde, ayrı bir devrimden ve ayrılmaktan yana değil, ortak devrimden yana olan, kendisini sosyalist olarak tanımlayan, bayrağında orak-çekiç olan bir örgüttü. 1984 eylemlerine kalkıştığında da bu siyasal biçimlenişten farklı değildi. 


1989 sonrasında bayrağından orak çekiç amblemini çıkartarak kendisini Kürt hareketi olarak tanımlamış, silahlı mücadelesinin hedefini de özgür Kürdistan olarak belirlemiştir. Ancak 2000’li yıllar da ayrılma talebi yerine özgürlükçü, demokratik cumhuriyet ve anayasal vatandaşlık talebini seslendirmeye başlamıştır. Ayrılıktan yana olmadığını her fırsatta belirterek, mücadelesinin amacının, Türkiye de yaşayan Kürt halkına anayasal vatandaşlık hakkının tanınması,  bölgesel özerklik verilmesi, kültürel hakların tanınması olduğunu ifade etmiştir. Yani birlikte yaşam koşullarının sağlanması üzerine formüle ettiği taleplerinin yerine getirilmesini istemektedir.

(Kuşkusuz bu noktaya gelinmesinde ki en önemli neden, uzun süren ve değişik evrelerden geçen silahlı mücadelenin, Emperyalizmin içinde bulunduğumuz koşullarında istenilen anlamda başarı kazanamayacağının görülmesidir.)

Gelinen noktada Türk ve Kürt halkı arasında ki öncelikli sorun “şiddet”tir. Kaynağını tarihten alan bu şiddet bir an önce durdurulmalı ve sorun siyasal olarak, demokratik zeminde çözülmelidir. 1984 yılından bu yana 45000 kişi yaşamını kaybetti. Her yıl 1500 Kürt genci dağa çıkarak çatışmalarda yer alıyor. Bu kirli savaşta harcanan toplam para 300 milyar dolar. 25 yılı aşkın bir süredir yöntem olarak kullanılan şiddetin bedeli ağır olmuştur.  Artık bu acıya son verilmelidir. Şiddetin dozu çözüm değildir. Sorunun tarihsel sürecinde, şiddetin her boyutu kullanılmış, acı ve gözyaşı dışında hiçbir sonuca ulaşılamadığı görülmüştür.

Sorunun tarafları var ise çözümünde tarafları vardır. Bu taraflar sorunun çözümü için demokratik zeminde yan yana gelmeli ve birlikte yaşam koşullarını oluşturmalıdır. Kürt sorunu yalnızca Kürtlerin sorunu değildir. Kürt sorunu aynı zamanda bir Türk sorunudur. Bir demokrasi sorunudur. Hiç kimse kendini bu sorunun çözümü dışında tutamaz. Bütün bir halk olarak, tüm sonuçlarını yaşadığımız bu sorun, bizim sorunumuzdur. Siyasal irade ile demokratik zeminde çözülmelidir.

Demokratik, özgür bir ülkede birlikte yaşam koşulları,  birlikte yaratılmalıdır.

Silahlar susmalı ve ölümler son bulmalıdır.