30 Mayıs 2014 Cuma

Suriye'de Cihatçılar ve Kürtler

Suriye de Kürtler ve  El Kaide katilleri 

Suriye de yaşanan çatışma sürecin de Kürtlerin tavrı sürekli tartışılmış ve değişik gerekçelerle gündeme gelmiştir. 3 yıla yaklaşan çatışmalar ilk başlarda ağırlıklı olarak Kürtlerin yaşam alanlarının dışında süre gelmiş, mevcut rejimin etkin olduğu olanlarda daha keskin ve boyutlu olarak yaşanmıştır. Kürt halkı bu süreçte, Suriye ordusunun kendisine verdiği silahlarla donanarak, kırsal alanlarda savunma mevzileri oluşturmuşlar ancak, çatışmalarda aktif olarak yer almamışlardır.

Burada şu vurguyu yapmak gerekir. Kürtlerin önemli bir kısmı BAAS partisi içerisinde yer alırken,  yaklaşık % 40’lık bir bölümü de değişik Kürt örgütlenmeler içerisinde yer almaktadırlar. Toplam nüfusları 1. 250 bin civarında olan Kürt halkının %15’lik bir bölümü yani 200 bin civarında ki kesimi PYD adıyla anılan ve PKK’ya yakınlığıyla bilinen örgütlenmeye yakın durmaktadır. Ağırlıklı kısmını, sonradan Suriye’ye yerleşen Kürtlerin oluşturduğu bu örgütlenme PKK ilişkisi nedeniyle özellikle çok tartışılmakta ve Türkiye politikaları ekseninde sürekli değişen tutumlar sergilemektedir.

Türkiye sınırına yakın bölgelerde yaşayan bu kesim Türkiye’nin baskısı sonucunda El- Kaide ve Nusra gibi gerici örgütlerle saldırmazlık anlaşması yapmış, kimi zaman ise bu güçlerin kendi denetimlerinde ki bölgelerinden başka bölgelere geçişlerine göz yummuştur.

Suriye de Kürtler tek bir bölgede ve diğer halklardan ayrı olarak yaşamazlar. Tüm söylenenlerin aksine bu konu öncelikle düzeltilmelidir. Telabyat, Rasulayn, Heseki, Afrin ve Kamışlı tek başına Kürtlerin yaşadığı kentler değildir. Bu bölgelerde Arap aşiretleri ve Süryaniler, Kürt Aleviler, Ermeniler ve Zerdüştler de ağırlıklı olarak yaşarlar. Rasulayn ve Telabyat da Kürt nüfus diğer bölgelerden bir parça daha fazladır. Suriye'nin hemen her kentine dağılmış yaşayan Kürtler vardır. Her yerleştikleri kentte aynı mahallelerde ve bölgelerde birlikte yaşarlar.

El Kaide ve Nusra cephesi il başlarda, sınır geçişlerinde Reyhanlı bölgesini kullandığı için Kürt bölgelerinden uzak durdu. Özellikle Sünni Arapların yaşadığı İdlib ve Azez kırsalını saldırılarda kullanarak rejim güçlerine karşı saldırı yürüttü. Bu bölgelerden ilerleme ve diğer bölgelere geçiş zorlandığı süreçte ise,  Telabyad ve Rasulayn’i kullanarak Rakka ve Hama, Humus ve Halep kırsalına ulaşmaya yöneldi. Bu süreçte Kürtlerle zaman zaman tartışmalar yaşa da, ciddi bir çatışma yaşanmadı. Özellikle Türkiye’nin müdahalesi ile çatışmalar geçici anlaşmalarla sonlandırılarak ara formüller bulundu.   

Bu süreçte, Suriye de yaşayan Kürtleri temsilen PYD’nin Suriyeli muhalifler için oluşturulan Ulusal Koalisyonda yer alması istense de, kimi bazı grupların karşı çıkmasıyla, bu durum gerçekleşmedi. Ancak Suriyeli muhalif güçlerle hep yakın bir temasta bulunup, mevcut rejimin süreç içerisindeki durumu gözlenmeye, olası bir yıkılmada, Özerlik ya da ayrılık zemini için hazırlık yapılmaya çalışıldı.

AKP hükümeti özellikle PYD örgütlenmesini çok güçlü göstererek, Suriye de ki sürecin belirlenmesinde etkin olduğu imajını kamuoyuna sürekli olarak vermeye çalıştı. Suriye de toplam nüfusun % 7’lik bir kısmını oluşturan Kürtlerin, ancak ve ancak %15’lik bir oranı istemle çatışan bir örgütlenmede yer alırken, diğer Kürt halkı Suriye’ye yönelen Emperyalist ve gerici saldırı karşısında tavır aldı. Türkiye’nin üzerine oynadığı ve Suriye süreci için çok önemli olduğunu iddia ettiği PYD’nin Suriye de yaşanan çatışma sürecini belirleyebilecek, olumlu ya da olumsuz etkileyebilecek fiili güçten yoksundur. Suriye de mevcut rejim sayıları 70-80 binlerle ifade edilen ve dünyanın hemen her bölgesinden gelen küresel cihatçı güçlerle 3 yıla yakın bir süredir savaşırken, 5-10 bin kişilik, askeri bir yeterliliği olmayan gücün süreci belirlemesi ya da etkilemesi söz konusu değildir. PYD gücü tek başına belirleyici değil iken, ittifaklarla, işbirlikleriyle ya da stratejik alanlarda duruşlarıyla süreçte etkin olmaya ve belirleyici olmaya çalışmaktadır.

PYD ve diğer Kürt örgütlerinin ellerinde ki silahların tamamı Suriye ordusu tarafından bölgelerini savunmak amacıyla verilmiştir. Tüm bölgelerde oluşturulan yerel savunma birlikleri bu bölgelerde de oluşturulmuş ve Kürt haklıda diğer halklar gibi silahlandırılmıştır.



IŞID ve NUSRA saldırısından sonra Suriye de yaşayan Kürtler gerçek dostlarını anlamış olmalılar.  Çokuluslu Cihatçı güçler kendi dışında herkesi düşman olarak görmekte ve geçici ittifaklarına bile kendini güçlü hissettiği anda saldırmaktan geri durmamaktadır. Bu ruh hastası katiller için tek bir hedef vardır; oda hilafet devleti kuracakları, kendi kurallarını dayatacakları bölgelerde tam bir hegemonya sağlamaktır.
Radikal Cihatçı güçler bürütün halkın düşmanıdır.

27 Mayıs 2014 Salı

Güneşi sırtlanıp, yeraltına inmeliyiz.




YERALTINA İNMELİYİZ…

Yeraltına çekilmeliyiz…
Çocuklarımız, dostlarımızı ve ekmeklerimizi yanımıza alıp, yeraltına çekilmeliyiz.
Gizlice yaşamalıyız, konuşmadan, sessizce, gülümseyerek.
İtirazlar büyüterek, kuytu köşelerde, gülümseyerek yaşamalıyız.
Sendikalarımızı, derneklerimizi, partilerimiz, vakıflarımızı ve tüm emek verdiğimiz kurumlarımızı alıp yanımıza, yeraltına inmeliyiz.
Yeraltında yazmalı kitaplarını yazarlarımız, gazetecilerimiz yer altından haberler toplamalı, gazetelerimiz, dergilerimiz yeraltında çıkmalı.
Şairlerimiz gizlendikleri yerlerden yazmalı isyan şiirlerini.
Aşklar yer altında yaşanmalı, çocuklarımız yeni oyunlar bulmalı yeraltına dönük…
Güneşimiz de yanımıza alıp yeraltına inmeliyiz…
Yer altını yer üstü yapmalıyız, tüm yaşamı taşıyarak…
Aşklar besleyerek, özlemler çoğaltarak ve bir gün diyerek umutluca, yeraltına inmeliyiz.
Bütün bir halkı bir gece ansızın yer altına taşımalıyız.
Gizlice…
Tutsaklarımızı, çaresizlerimiz, acılı analarımızı, yoksullarımızı ve yıkılmışlarımızı yanımıza alıp, inmeliyiz yeraltına…
Yaşamı taşımalıyız yeraltına, yaşatabilmek için umut yıktıklarımızı…
Yer altında olmalıyız, koruyabilmek için çocuklarımız, gençlerimizi…
Yer altında olmalıyız, toprağın damarına ulaşmak için…
Gizlice gülümseyerek, bize el sallayan güneşe, yüreklerimizi yer altına taşımalıyız…
Ölümlerden, nefretten, kinden ve sevgisizlikten korumak için kendimizi, yeraltına çekilmeliyiz.
Yüreğimizin altından çıkıp, umut bileyerek yarına, yeraltına inmeliyiz…
Özgürleşmeliyiz…
Gülümsemeliyiz…

20 Mayıs 2014 Salı

Kesab saldırısı Türkiye'den



Bölge Halkı Türkiye diyor.

Suriye de şiddet he geçen gün farlı bir boyuta ulaşıyor. Keskinleşiyor ve sona doğru hızla ilerliyor. Suriye halkın şiddet dolu bu yaşamı kanıksamış gibi. Saflar belirginleşmiş ve sonuca dönük kıyasıya bir mücadele veriliyor. Kent merkezlerine atılan füzelere rağmen yaşan tüm olağanlığıyla devam ediyor. Okulları çocuklar dolduruyor, devlet daireleri çalışıyor, köprü ve yollar yapılıyor, sağlık hizmetleri veriliyor ve hepsinden önemlisi bunca şiddete rağmen internet hizmeti yasaksız verilmeye devam ediliyor.

Mart ayının son günlerinde Ermeni yaşam bölgesi Kesab saldırısıyla Lazkiye’ye gitmek için Şam’dan yola çıktım. Kara yolu ile korumasız ve güvenliksiz, normal şehirlerarası otobüslerin kullandığı yoldan Lazkiye’ye vardık. Şam çıkışında Harasta bölgesinde terörün izlerini açıkça görme fırsatı edindik.. Yaklaşık 10 km bir bölgede binalar yerle bir edilmiş hayalet, harabe bir kent dokusu var. İnsanı ürkütüyor.

Yol kenarında binaların neredeyse tamamı yıkılmış. Bazı binalarda yangın izleri var. Tamamı insansız… Cihatçılar bu bölgeyi uzunca süre ellerinde tutarak, Şam’a giriş çıkışları engellemek istemişlerdi. Suriye ordusu bu bölgenin temizlenmesi ve diğer kentlerle ulaşımın sağlanması için uzun uğraşlar verdi. Artık yol tamamen temiz.

Benzer manzarayı Humus kentine yaklaştığımızda da gördüm.. Yol kenarlarında ki bazı binalar tamamen yıkılmış. Bazıları ise az hasar almış ancak tamamen boşaltılmış.

Şam Lazkiye yolu tamamen güvenli. Yoldan uzun kamyon kuyruklarına rastladım…  İnsanlar seyahat edebiliyorlar. Güvenlik noktaları, dikkatli ve özenli hemen her araç kontrol ediliyor.



Lazkiye gergin

Lazkiye sokaklarında daha önce olmayan bir gerginlik ilk adımda gözüme çarpıyor... Kontrol noktaları sıklaşmış ve daha özenli hale gelmiş... Asker sayısı artmış, pek çok geçiş noktasına ciddi sayıda asker yerleştirilmiş. Caddeler kalabalık, ancak insanlar tedirgin. Özellikle bölgede yoğunlukla yaşayan Alevi halk, Kesab saldırısından sonra her an Lazkiye’ye de girilecekmiş gibi tedbirli davranıyor. Dağınık halde karışık mahallelerde oturanlar, daha güvenli semtlerde ki yakınların yanına taşınmış. Gençlerin tamamına yakını ya ordu birliklerine katılmış yada sivil savunma birliklerinde yer almış. Kent silahlı. Misafir olduğum her evde silah ve cephene gördüm. Lazkiye halkı hazırlıklı.

Kesab’a yakın bölgelere gitmek için yetkililerde izin istedik. Ancak güvenli bölgeye kadar izin verebileceklerini söylediler. İlk seferde Al Based sonrasında bulunan Suriye Ordusunun operasyon merkezi kadar gittik. Bir operasyonu yöneten bir Albay karşıladı bizi. Uzun uzun bölgede yaşananları tüm çıplaklığıyla bize anlattı. Mevcut durumu, silahlı saldırganların bulunduğu noktaları yüksek bir binanın üzerinden bize gösterdi… Sürekli top seslerinin arasında, çatışmanın orta yerinde detaylı bilgiler verdi… 4-5 bin kadar saldırganın olduğunu tahmin ettiklerini, önemli bir kısmını temizlediklerini ancak Türkiye’nin açıkça ateş desteği verdiğini söyledi. Türk tanklarının kendilerine sürekli ateş açtığını, iki Suriye karakolunun Türkiye’den atılan füzelerle vurulduğunu, onlarca askerin bu saldırılarda yaşamlarını kaybettiğini söyledi.

Kesab Türkiye sınır bölgesinin arasında ki mesafenin 60-70 metre olduğunu, kontrolsüz ara bir bölgenin olmadığını, Cihatçıların başka yerlerden bir gece önce, sınırda boşatılan köylere taşındığını ve sınır tellerinin Türk Askerleri tarafından kesilerek, katillere yol açıldığını anlattı. Saldırganlar orasında sayıları 200 kadar olan yüzleri maskeli kişilerin ise Türk komandoları olabileceklerini, eğitimli saldırıyı yönetir pozisyonlarda olduklarını vurguladı. “Biz yalnızca katillerle değil, aynı zamanda Türk ordusu ile de savaşıyoruz” dedi.

Kastel Muaf diye bilinen Kesab’a 2-3 km. uzaklıkta ki bölgeye gitmek istediğimi ve durumu kendim görmek istediğimi söyledim. Birkaç gün içerisinde benim o bölgeye girebileceğimi,  bana haber vereceği yanıtını aldıktan sonra Lazkiye’ye döndük.

 

Kastel Muaf’a ilk kez ben girdim.

Türkiye sınırına giden ana yol özerinde bulunan Kastel Muaf yolu, Suriye’de çatışmalar başladığı ilk günlerden beri keskin nişancıların saldırılarından dolayı kapatılmıştı. Suriye güvenlik birimlerine yoğun ısrarımız sonuç verdi ve Kestel’e gitmek üzere yola çıktık. Al Based yol ayrımında ki kontrol noktasında aracımıza bölgeyi bilen bir subay binerek bize eşlik etti. 3 ayrı kontrol noktasından geçerek yarım saat kadar sonra vardığımız Kastel de yalnızca ambulanslar ve askerler vardı. Bölge tamamen boşaltılmış, sivil halka kapatılmıştı. Suriye TV de haber için oradaydı.

Bölgede ki binalarda daha önceye ait çatışma izleri vardı. Sıcak çatışmalar ise bizden 2 km kadar sonra devam ediyordu. Silah sesleri ve top atışları zaman zaman şiddetleniyor, kimi zaman ise sessizleşiyordu.

Suriye askerler aylar sonra sivil insanlar görmekten mutlu gibiydiler. Bize çok ilgili davrandılar. Özellikle benim Türk gazeteci olduğumu öğrenen yanıma gelip benimle tanıştı ve kendi bilgisi dahilinde olan pek çok anlattı. Bazı mevzilerin fotoğraflarını çekmememizi rica ettiler. Tamam diyerek bölgeye ilişkin çok sayıda fotoğraf çektim. Hemen yanı başımızda 45. Nokta denilen ve birkaç gün önce Suriye ordusu tarafından Teröristlerden alınan tepe vardı.
 

 Orta yerde Suriye eski devlet Başkanı Hafız Esad’ın heykeli, çatışmalardan hiç etkilenmemiş gibi sapasağlam duruyordu. Sık sık Kesab yönüne giden askeri araçlar geçiyor ve geçerken bizi selamlıyordu. Askerler moralleri yüksek ve kendilerinden emin görünüyorlardı. Kesab da 3 gün kuşatma altında kalan ve sürekli çatışan sonrasında ise sağ kurtulmayı başaran genç bir asker yanıma geldi ve yaşadıklarını anlattı…

Anlatırken gülümsüyordu. Kendinden emin, ölümü yenmenin gururuyla, nasıl çatıştığını neler gördüğü uzun uzun anlattı. İt sürüsü gibi bir anda sadırdılar diyordu; “ellerinde çok değişik silahlar vardı, ölenlerin arkasından hemen yeni birisi çıkıyor çatışmaya devam ediyordu. Çok öldüler ama bitmediler” diyor.

Bölgede konuştuğum askerler, kendilerinden emin izlenimi verdiler. Hemen hepsinin sakalları uzamış birkaç yaşları büyük olan asker ise tamamen sakal bırakmıştı. Yollarda boş konserve kutuları vardı. Uzun süredir konserve ve hazır yemeklerle beslendikleri, bölgede ki evlere yerleştikleri ve 2 km. kadar olan sıcak bölgeye sıklıkla gittiklerini söylediler. Esad’a güveniyorlar ve haklı bir dava için savaştıklarına inanıyorlar.

 

Türkiye’ye çok kızgınlar. Aslında Türkiye ile savaştıklarını sıklıkla söylüyorlar. Sıcak bölgede binlerce cesedin olduğunu, çok azına ulaşabildiklerini, birçok mevziiyi bir gün önce geri aldıklarını, kesinlikle kapıya ilerleyeceklerini, buradan geçmelerine asla izin vermeyeceklerini ısrarla vurguluyorlar. Saldırganların arasında Çerkezlerin ve Türkmenlerin ağırlıkta olduğunu ancak, Afganlar, Libyalılar, Suudiler de vardılar diyorlar.

Suriye televizyonu Türkçe yayın servisinin röportaj yapma isteğini kabul ederek,  canlı 5 dakikalık röportaj yaparak bölgeye dönük izlenimlerimi paylaştım. Tanık olduğum gerçeklikleri bir kez daha Suriye halkına ve Türkiye halkına Suriye Televizyonu aracılığıyla, canlı olarak bulunduğum sıcak bölgeden anlattım.

Binlerin insanın ölümü pahasına yapılan Kesab saldırısı sınırın hemen yanı başında sonlanmış görünüyor. Yalnızca birkaç kilometrelik bir alana girebilen Cihatçı güçlerin bu alanda tutunmaları zor görünüyor.

Lazkiye Suriye de 3 yıldır süren savaşın önemli mihenklerinden birisi olacak gibi görünüyor. Çatışmanın keskinleştiği, sonucun zamana bırakılamayacağı bir bölge niteliğini koruyor.  Aleviler bu bölgede var olma savaşı vereceklerdir. Bedeli ağır olacak bir gerilemeyi, asla düşünmüyorlar. Suriye düğüm önemli ölçüde Lazkiye’de çözülecektir, demek yanlış olmayacaktır. 


Kesab saldırısından kurtulan Ermeniler, Kiliselere sığındı

Türkiye’den giren silahlı binlerce cihatçı tarafından saldırıya uğrayan Kesab halkı Lazkiye de sığındıkları kiliselerde zor günler yaşıyorlar.

Türkiye sınırına 500 metre uzaklıkta olan ve Ermeni yaşam bölgesi Kesab saldırılarının detayları gün ışığına çıkmaya başladı. Saldırı sonrası Lazkiye’de ki kiliselere sığınan ve toplu olarak bura da yaşam mücadelesi veren Ermeni halkı, Kesab saldırısından Türkiye’yi sorumlu tutuyor.
Görgü tanıkları, saldırı öncesin de sınırda bulunan Türk askerlerini tamamının bir anda sınırı boşaltarak, görünmez olduğunu, saldırı gecesi ise sınırda tel örgülerinin Türk askeri tarafından kesilerek geçişlere hazırlandığını, sabaha karşı 5.15 sularından gerçekleştirilen saldırıya binlerce cihatçının katıldığını ifade ediyorlar.

Lazkiye de kilisede bulup konuştuğumuz Ermeniler, Türkiye’nin kendilerine neden düşmanlık duyduğunu anlamadıklarının, kendilerinin Türkiye ile bir hesaplarının olmadığını, yüzlerce yıldır yaşadıkları kentlerinin, ellerinden alındığını ve yeni tehcir yaşadıklarını belirtiyorlar.

Saldırının Türkiye tarafından Suriye askeri karakollarına aynı anda atılan iki füze ile başladığını söyleyen halk, karakolların patlatılmasının ardından, Allahuekber diyerek, çekirge gibi binlerce cihatçının bir anda Kesab’a girmeye başladığını söyleyen görgü tanıkları saldırının detaylarını şöyle anlattılar;

“Sabah 5.15 suların da Türkiye tarafından Kesab ’da bulunan iki karakola aynı anda füze atıldı. Önce karakol patlatıldı ardından Türkiye sınırından Kesab’a doğru binlerce silahlı cihatçı akın etmeye başladı. Bizim askerler karşı koydu, çatışma oldu. Cuma günü akşama kadar sürdü çatışma. Ogün giremediler Kesab’a. Biz terk etmedik. Gece kaldık. Çatışmalar gece de sürdü. O gece biz kadınları çıkarttık, Lazkiye tarafına götürdük. Bir soykırım olmasın diye. Cumartesi günü saat 6 da yine başladı aynı şekilde. Cumartesi günü bizim askerlerin savunduğu Acısu bölgesine gene füze atarak Türkiye’den, tankları vurdular. Tanklarda vurulunca bizim askerler biraz gevşedi. O zaman Acısu tarafından ve Yayladağı tarafından çekirge gibi teröristler girdiler. Hepsi ellerinde türlü silahlar olan sakallı adamlardı. Arabalarla da geldiler, yürüyerek de geldiler, binlerce insan birden geldi. Biz akşama kadar kaldık Kesab ‘da, sonra askerler kaldı biz çekildik, geldik Lazkiye’ye. Ondan sonra Keşan’dan haberimiz olmadı. Ne oldu, kimler kaldı, kimler öldürüldü, bilmiyoruz.

Sonrasında baktık ki, 60-70 kişi kalmış Kesab ‘da. Bir kısmı genç, bir kısmı yaşlı insanlar. Yaşlı 24 kişiden sonradan haber aldık ama gençlerden hala haber alamadık. Şu ana kadar gençlerimizden haber yok. Yaşlılardan bir kişiyi Cısrı Şugul tarafında Kızılay’a teslim etmişler. Türkiye’ye sokup, oradan Reyhanlı’dan Cısır tarafına sokup, vermişler. İki yaşlı bacıyı da Samandağ’ın da Vakıflar köyü var, oraya götürmüşler. Sonradan 19 kişiyi daha buraya götürmüşler. Götürenler Türk askeri. Biz Suriye vatandaşıyız, bizi ülkemizden alıp, nasıl silah zoruyla bizi Türkiye’ye götürüyor? Gençler şu ana kadar haber yok daha.

Sınıra yakın köylerde olanlar diyorlar ki, bu adamlar sınıra kadar silahsız geldiler, orada silah alıp, Kesab’ a saldırdılar. Sınırdan geldiklerine göre silahı kim vermiş olabilir? Ya Türkiye hükümeti verdi yada onlarla birlikte olan başkaları. Binlerce silah, ağır silahlarda var. Kim verebilir? Silahları Türkiye sınırından teslim aldılar. Ellerinden kurtulan bir gen anlattı bize. Kâfirsiniz siz dediler, biz seni keseceğiz, demişler. Çeçenmiş.  Afgan, Çeçen ve Türkmenler vardı diyor.

Muhacir gibi yaşıyoruz burada. Yerimizden yurdumuzdan ettiler bizi. Her şeyimizi çaldılar. Bizim bölgemiz Suriye’nin en zengin yeriydi. Her şeyimiz vardı bizim. Traktörlerimizi filan her şeyimizi götürdüler. Nereye götürdüler, Türkiye’ye nasıl soktular? Koca traktör. 300 traktör vardı bizde. Evde buldukları bazı telefonları aramışlar, her şeyiniz varmış sizin, bize hazır etmişsiniz demişler. Biz ne diyeceğiz, yapacak bir şeyimiz yok ki. Zaten yağmalama ve katliam için gelmişler.
Biz rahat yatıyorduk. Saldırmazlar bize diyorduk. Bizim alakamız yok diyorduk. 5-10 kişi biz ordayken öldü. Ama sonra kaç kişi öldü bilmiyorum. Asker çok öldü. Onlardan da çok öldü. Biz topraklarımızı bırakmayacağız. Geri döneceğiz.”



Kesab saldırısı Suriye’de yaşanan çatışmaları yeni bir aşamaya getirdi. Türkiye hükümetinin desteğiyle Suriye de yeni cephe açılması ve Alevi yerleşim bölgesi olan Lazkiye’ye bu cepheden girmeye çalışan cihatçı güçlerin ciddi kayıplar vererek ilk gün girdikleri bölgelerden çekilmek zorunda kaldıkları belirtiliyor. Stratejik önemde ki 45. Noktanın Suriye ordusu tarafından geri alınmasıyla, Kesab bölgesinde ki çatışmaların Suriye ordu birlikleri lehine geliştiği ve kısa sürede bölgenin tamamen temizleneceği yetkililer tarafından ifade ediliyor.

Ermeniler bir kez daha topraksız kaldı

Lazkiye kırsalında ve Türkiye Suriye sınırının hemen yanı başında bulunan, Kesab beldesine yapılan saldırıda, 100’e yakın ermeni halkın katledildiği, net sayı bilinememekle birlikte, çok sayıda Ermeni vatandaşında teröristler tarafından rehin alındığı belirtiliyor.

Türkiye sınırına 500 metre mesafede bulunan ve çoğunlukla Ermeni halkın yaşadığı Kesab kasabasına geçen hafta içerisinde Türkiye’den giren ve sayıları 5 bin civarında olduğu söylenen teröristler saldırmış ve ele geçirmişlerdi. Dünya kamuoyunun yoğun tepkisine neden olan bu saldırının ayrıntıları ve bilançosu yeni yeni ortaya çıkmaya başladı. Saldırılardan kurtulan ve Lazkiye kentine sığınan Ermeni vatandaşlarının anlattıkları gerçekler, saldırının tüyler ürpertici boyutunu ortaya koyuyor.
Osmanlıda 1914 yılında yaşadıkları katliam sonrasında kaçarak buraya sığınan Ermenilerin oluşturduğu Kesab beldesinde 600 Ermeni aile yüz yıldır Suriye vatandaşı olarak, kendi kimlikleri ile inançları ile bölge halkı ile barış içinde yaşıyordu. 4 bin civarında Ermeni vatandaşın yaşadığı toplam 5000 nüfusa sahip Kesab beldesi Orta- Doğuda Ermeni halkın yaşadığı tek bölge olma özelliği taşıdığı belirtiliyor.



Suriye krizi başladığı 3 yıl öncesinden bu güne kadar güvercin ürkekliğiyle yaşayan Kesab halkı, her şeye karşın Türkiye devletinin böylesi bir saldırıya izin vermeyeceğine inanarak, bölgeyi terk etmemiş, güvenlik tedbirleri alarak yaşamaya devam ettiklerini ifade ediyorlar. Yüz yılda oluşturdukları ve dünyanın her yerinde ki Ermenilerin yaz aylarında gelip kaldıkları kentlerinin yağmalanıp, yıkıldığını söyleyen Ermeniler, Kesab’a saldırının nedeni olarak Türkiye hükümetinin kendilerine karşı taşıdığı nefretten kaynaklandığını düşünüyorlar.
Radikal cihatçı güçlerin ve Türkiye’yi üst tutmuş Türkmen çetelerin, Yayladağı sınır kapısından geçerek saldırdıkları Kesab ’da, öncelikle kiliseleri yağmaladıkları, ardından evlere girdikleri, evlerde buldukları hemen her şeyi Yayladağı’na taşıdıkları belirtiliyor. İlk saldırı sırasında 100’e yakın Ermeni vatandaşı katleden Cihatçı teröristlerin, 200 yakın Ermeni vatandaşı ise yanlarına alarak rehin tuttukları, işkence yaptıkları belirtiliyor. Esir alınan bir kısım Ermeni vatandaşın Türkiye götürüldüğü iddiası ise burada sıklıkla dile getiriliyor.

Ermeni gençlerin sivil savunma birliklerine katılarak bölgede çatıştıkları, Suriye ordusunun bölgeye yönelik başlattığı teröristlerin temizlenmesi operasyonuna katıldıkları belirtiliyor. Suriye ordusu Kesab saldırısı sonrasında hemen bölgeye intikal ederek, terör gruplarının ilerlemesini durdurmuş, sonrasında ise yaptığı operasyonlarla 45. Nokta dahil olmak üzere stratejik pek çok yeri geri almayı başardı.

2000 civarında kayıp veren terör grupları AKP hükümetinin baskı ve tehditti ile bölgede kalmaya devam ediyorlar. Türk askerinin sınırları Türkiye girişi yönünde kapattığı, Türkiye’ye girmeye çalışan teröristlere izin vermediği de bölgeden gelen haberler arasında yer alıyor.  İlk kez sınıra 50 metre aralıklarla asker yığan Türkiye ordusunun yalnızca yaralıların geçişine Harem bölgesinden izin verdiği, bunun dışında bölgeyi geçişlere tamamen kapattığı belirtiliyor. Amacın Suriye ordusun karşısında ciddi kayıplar veren terör guruplarının, çatışmadan vazgeçerek yeniden Türkiye’ye geçişlerinin engellenmesi olduğu söyleniyor.
Suriye Askeri yetkilileri, bölgede başarılı operasyonlar yaptıklarını, teröristlere ciddi kayıplar verdirdiklerini ve kısa sürede Kesab dahil tüm bölgeyi teröristlerden temizleyeceklerini belirtiyorlar. Türkiye sınırından bu kadar yoğunluklu bir saldırıyı beklemedikleri için, ilk saldırıda gerilediklerini belirten askeri yetkililer, Kesab ve civarın da 300 kadar güvenlik kuvvetlerin olduğunu, saldırganların ise sayılarının 5000 civarında ve ağır silahlı olduklarını ifade ediyorlar. Kısa sürede bölgeyi boşaltmaya çalıştıklarını ancak bir kısım vatandaşın Kesab ‘da kaldığını ve teröristlerin hedefi olduklarını belirtiyorlar.

 

Kaçırılan Ermeni vatandaşların Türkiye’ye götürüldüğü şeklinde duyumlar aldıklarını belirten askeri yetkililer, bunun uluslararası hukuka aykırı olduğunu, kendi vatandaşlarının silah zoru ile başka bir ülkeye esir alınarak götürülmesinin ciddi bir suç olduğunu belirtiyorlar ve derhal serbest bırakılmalarını istiyorlar.
Çatışmaların devam ettiği bölgede, Suriye ordusunun ve sivil savunma birliklerinin ilerlemesi davam ederken, teröristlerin kent merkezine attıkları havan mermilerinin ise korku ve panik yarattığı, sivil can kayıplarına neden olduğu belirtiliyor. Kent merkezine yakın yaşam bölgelerine, hedef gözetilmeksizin rast gele atılan hava mermilerinin sivil kayıplar vermesi, bölgede tepkileri arttırıyor. Türkiye sınırından atıldığı iddia edilen bu havan ve roketlerin, masum sivilleri katlettiğini belirten bölge halkı, bu saldırılardan Türkiye’yi sorumlu tutuyor.


15 Mayıs 2014 Perşembe

HALKIZ BİZ!




Toprağa tohumu atan kim?
Demiri eriten, çeliğe su veren…
Tuğlayı üst üste dizen kim?
Ya alın terini harca karıştıran…

Küçük dünyalarda yaşarız, daracık alanlarda ekmektir sorunumuz.Kendi gücümüzü bilmeyiz, tek başınayız. Söylemeyiz, söyleniriz. Haykırırız, yalnızca kendimiz duyarız sesimizi. Paranın karşısında büküktür boynumuz. Eziklik duyarız yoksulluktan. Kırılırız. Arada bir tepkilerimiz depreşir, sonra tepkilerimizden korkarız.

Bize ilişkin kararları hep başkaları verir. Bir çocuk gibi kolayca kanarız. Bizleri kolayca kandıranlar, kendilerini akıllı sanırlar. Kanmışlığımız akısızlıktan değil, çaresizliktendir. Biliriz ve susarız. Hazırız kanmaya, kim daha fazla vaatte bulunursa, takılırız peşine. Üç günlük partileri iktidar yaparız. Bizi nereye götürüyorlar diye düşünmeyiz. Biz hep kanarız.

Bizi bize karşı kullanırlar, ses etmeyiz. Bizi bize saldırtırlar, bizi bizle denetlerler.. Bizi bizsizlikte yok ederler.

Kimimiz az inanırız, kimiz çok. Kimimiz çağdaşız, kimimiz dinci. Dinsizimiz de vardır, katli vacibe çıkar adı. Bizi bize düşman edenler, bizi dişli kılanlardır.

Bizler sıradanız. Sayımız oldukça kalabalık ama hiç fark etmez. Biz sayımızın gücümüzün farkında değiliz. Biz yaratırız, yarattığımızı sahiplenemeyiz. Onlar bizim yerimize sahiplenirler. Arada bir düşünenlerimiz çıkar. Susturup, yok ederler, hemen. Düşünmek bizim işimiz değil. Bizler çalışır, üretir, yönetiliriz. Bazen iyi yönetilemediğimiz için bize kızarlar. O zaman biz büyük bir çabayla, daha iyi yönetilmeye çalışırız. Onlar bizim için en iyisini bilirler. Hep bizim kurtarıcımız olurlar. Yıllardır hep yeni baştan kurtarıldık. Herkes kurtuluşunuz benimle dedi, inandık. Ve yeniden kurtarıldık. Onları bizden belledik, sahiplendik.

Cezaevleri, karakollar yapılır, bizler için. Devlettir, haklıdır deyip ses etmeyiz. Sonra yasalar çıkartılır adımıza, yapıp etmelerimiz belirlenir, fazla özgürlük bize gelmez deyip, kabulleniriz. Kanaatkarız.

Gözümüz yoktur, kimsenin malında, mülkünde. Çalışıp kazanmışlar, çalışırsak bizimde olur diye,seviniriz.

Gençlerimiz çalınır bizden, kızlarımız, erkeklerimiz. Kokuşmuş, döküntü özlemler yerleştirilir beyinlerine. Onlar gibi olabilmek için satıverirler, her şeylerini. Körpecik yürekleri ihaneti, satılmışlığı tanır. İstemeyiz ama elden ne gelir. Çaresiziz. Buruk bir hüzün taşırız, yüreğimizin bir köşesinde. Kahpe deriz feleğe, hıncımızı ondan alırız.

Her şey bizim için yapılır. Darbeler bizim için, seçimler bizim için,partiler bizim için, vergiler bizim için, zamlar bizim için,savaşlar bizim için… Büyüklerimiz gece gündüz uyumayıp, bizler için daha neler yapacaklarını düşünürler.

Hak verilmiştir bize, sandığa gidip oy kullanırız. İçimizden olduğunu iddia edenlerin bir kısmına oy verir, seçeriz. Seçtiğimiz için seviniriz. Sonra onlar bizi yönetmek için bizden para alırlar. Veririz. Bir süre sonra bize karşı olurlar. Gelir anlatırlar, bizim iyiliğimiz için bize karşı olduklarını. İnanırız. Ellerimiz şişinceye kadar alkışlarız. Sonra ne dürüst adam diye düşünür, dayanamayıp sırtlarız.

Hep ölürüz biz. Kader deriz.
Halkız…
Sıradanız.

8 Mayıs 2014 Perşembe

Şam cezaevinde ki cihatçılar konuşuyor: 4



Cihatçı Teröristen türler ürperten açıklamalar! 

Sababa Tugayları sözcüsü Said; "Füze kalıplarını Ankara Ostim'de Ali Kaya isimli  bir şahsın atölyesinde yaptırdım."

 ZÜHEYR CEMAL SAİD


Suriye’de mastır yapmış ve yüksek mühendis olmuş, Suriye’nin en önemli özel sektöründe yönetici olarak çalışan, mekanik mühendisi. Daha önce de İslami düşünceleri nedeniyle sorgulanmış, cezaevi yapmış ve Cumhurbaşkanı tarafından iki kez affedilmiş birisi. Gelir düzeyi Suriye ortalamasının çok üstünde. Suriye’de olaylar başladığında kendi deyimiyle ‘davet’ üzerine Ensar el İslam örgütüne katılmış ve kendi grubunu, Sahaba örgütünü temsil etmiş. Başarılı bir mekanik mühendisi olması nedeniyle füze yapım işi ile görevlendirilmiş. Bu iş için en uygun alan olan Türkiye’ye Hamas örgütü tarafından çağırılmış.

Pişmanım diyor ancak, yetkililer daha önce de iki kez pişmanım dedi yine aynı şeyleri yaptı diyorlar. İslami hareketin siyasi kanadında görev alan, yönetici konumunda olduğunu söylüyor. Sorduğum her soruya düşünerek ve soğukkanlılıkla yanıt veriyor. Tarihleri ve adresleri hatırlamıyor. Sıkılıkla biz kandırıldık, kullanıldık diyor. Yüzlerce insanın yaşamına mal olmuş bir süreci yalnızca hata diyerek açıklıyor. Bir kez daha Türkiye’nin bu süreçte ki rolü tüm çıplaklığıyla ortaya çıkıyor.

Ö.Ö: Merhaba. Ben Türkiye’den gazeteci Ömer Ödemiş. Sana birkaç soru sormak istiyorum. Öncelikle bize kendini tanıtır mısın?

Z.C.S: Adım Züheyr Cemal Said. Mühendisim. Suriyeliyim. Mekanik Yüksek Mühendisiyim ve araç yapım uzmanıyım. Özel sektörde çalışıyorum. Son yaptığım iş El Hafız şirketinde idi. Buzdolabı üretiyorduk.



Ö.Ö: Ensar El İslam örgütü ile nasıl ilişkiye geçtiniz… Bu örgütün siyasal sözcülüğünü üstlenmişsiniz.

Z.C.S: Bu örgütü ben kurmadım. Ancak daha önceki siyasi çalışmaların nedeniyle davet edildim. Sahaba Tugayları tarafından davet edildim. Muhammed Şavka tarafından. Ensar El İslam bir birliktir. Furkan tugayı, Peygamber Tugayları ve Sahaba Tugaylarından oluşturuldu. El Sahaba Tugayı beni bu birlikte onları temsil etmem için davet etti. Ben onların bir parçası değilim, yalnızca onları birlikte temsil ettim.

Ö.Ö: Peki bu birliğin amacı ne?

Z.C.S: Bu olayların yada ayaklanmanın başlangıcında, rejime karşı güçler iki kısımdı. Birincisi, laik olan kesimdi. Bunlar Özgür Suriye Ordusu içerisinde yer aldı. Tabi ÖSO başlangıcında laikti. Sonradan bu yapısını koruyamadı. İkinci kısım ise İslami akımdır. Bunun için tüm İslami akımlar aynı çatı altında toplanmaya çalıştılar. Dağınık olan İslami yapıları toparlamaya çalışıldı. Tabi daha olayların başlangıcında olan şeyler bunlar. Ensar El İslam birliği şeriat isteyen İslam eksenli bir birlik olarak oluşturuldu. Bunların tamamı silahlı gruplar.


Ö.Ö: Türkiye’ye gittin mi hiç?

Z.C.S: Evet 2012 yılında gittim. Benim kimliğim temizdi, Reyhanlı sınır kapısından nizami olarak girdim. Antakya’ya geçtim. Ben davet üzerine gitmiştim. Abu Ahmed isimli bir Filistinli ile, Muhammed Ali Kavas diye Türk birisi beni davet etmişlerdi. Bir kişi gönderdiler beni aldırdılar. Antakya’da eski garajlara yakın bir eve gittik. 3 gün kaldım.

Ö.Ö: Ne yaptın orada, ne için davet edilmiştin?

Z.C.S: Bir eğitim için davet edilmiştim. Mavi Marmara gemisindeki baskından kurtulan iki kişi beni davet etmişti. Adlarını bilmiyorum ama görürsem tanırım. (Birisi hep şapkasını ters takıyordu) Benim gibi aynı eğitim için davet edilen 6 kişi daha vardı. Hepsi Suriyeli idi. Eğitimi veren Filistinli Hamas örgütündendi. Füze ve roket imalatı konusunda eğitim verdiler. Eğitim verenler yeterli değildi. Bu işin zor olacağını anladım ben. Sonra Suriye’ye geri döndüm. Ben sonra tekrar gelip İstanbul ve Ankara’ya gittim.

Ö.Ö: Peki bu füze ve roketleri ne için yapacaktın.

Z.C.S: Biz silahları Suriye rejimin yıkılması için kullanacaktık. İlk önceleri bizim bu tür silahlarımız yoktu. Yapma ihtiyacı duyduk. İstanbul’da atölyeleri dolaştım. Sonra Ankara’ya gittim Ostim Sanayi sitesine. Muhammet Ali Kav(f)as ‘Ostim’de füze kalıpları yapabilirler, gel bir göz at’ dedi. Bende Ankara’ya gittim. Muhammed Ali bana git araştırmalarını yap, siparişlerini ver, para önemli değil, ben hallederim dedi.  İbrahim Kaya isimli şahsın atölyesine gittim. Bu roket ve füze kalıpları benden önce sipariş verilmiş. Ben mühendislikte uzman olduğum için bana git bak dediler. Kontrol ettim, görüşümü belirtim. Başarılı idiler. Sonra Ankara’dan uçakla Şam’a döndüm.

 

Ö.Ö: Ne zaman yakalandın.

Z.C.S: 13 ay önce. Çalıştığım şirkete gelip beni aldılar. Ben daha öncede Hizbul Tahrir örgütündendim. Ondan dolayı alındım.

Ö.Ö: Bu füzelerle binlerce insan öldürüldü. Bunu kurtuluş olarak mı görüyorsun.

Z.C.S: Benim düşüncelerim olaylar başladığından sonra çok değişti. İlk başlarda olay basitleştirilmişti. Ondan sonra çok müdahale oldu. Çok insan öldü. Duydukça üzülüyorum.

Ö.Ö: Çocukların var mı?

Z.C.S: 4 tane çocuğum var.

Ö.Ö: Atılan füzeler senin çocuklarına da gelebilir. Çünkü hedef gözetmeden rast gele kent merkezlerine atıyorlar.

Z.C.S: Evet. Maalesef. Benim görüşlerim çok değişti.

Ö.Ö: Dışarı çıktığın da benzer şeylere yönelmeyecek misin? Aynı örgüte katılmayacak mısın? Füze yapmayacak mısın bir daha?

Z.C.S: Bu olaylar olmasaydı ülkemiz çok daha fazla gelişirdi. Mesela buzdolapları kalıpları ben yaptım ilk önce. Biz suiistimal edildik. Kandırıldık, kullanıldık. Baştan yanış yere girdik. Önceleri pişmanım demeyi bir yalakalık olarak görüyordum. Ama gerçekten pişmanım. Sayın Cumhurbaşkanı affederse göreceksiniz bu ülkenin gelişimi için nasıl çalışacağımı.

Ö.Ö: Peki Hamas’a sormadınız mı; Bu ülke yıllarca Filistinlilere sahip çıktı, ülkesinde barındırdı, para ve silah verdi, Filistin davasına sahip çıktı. Neden böyle yapıyorsunuz, neden ihanet ediyorsunuz? Diye.

Z.C.S: Hayır. Cumhurbaşkanı bizi cezalandırabilir, kötü davranabilir, öldürebilir. Bunu kim engelleye bilir. Ama yapmıyor. Biz bu noktada düşünmeye başladık. Umarım bize bir fırsat daha tanır. Biz bu sabotajlarda kandırıldık. İnşallah bu ülkenin yeniden yapılandırılmasında katkıda bulunabilirim.