Suriye’nin baş belası:
Nusra katilleri gücünü nerden alıyor?
Nusret Cephesi Suriye’de BAAS
rejimine karşı İslam devleti kurma amacıyla Nisan 2011 tarihinde kurulmuş El
Kaide uzantısı bir örgüttür. Dünyanın değişik ülkelerinden katılımlarla
sayıları 8-10 bin civarında olan bu grup Suriye de çatışmalarda etkili askeri
eylemleriyle öne çıkıyor. Başta Suudi Arabistan ve Katar olmak üzere bölge
gerici örgütleri tarafından desteklenen Nusret Cephesi kısaca Nusra olarak
biliniyor.
Mayıs 2011 tarihinde Suriye de başlayan
karışıklık sonrasında özellikle sivillere dönük bombalı saldırı eylemleriyle
sesini duyuran Nusra Cephesi, Irak, Libya ve Afganistan çatışmalarından elde
ettiği tecrübe ile kısa sürede Suriye de öne çıkan örgüt oldu. Acımasızca
yaptığı saldırılar ve kendinden olmayan herkesi düşman gören anlayışı ile
bölgede etkinliğini kısa sürede arttırdı. Diğer radikal İslamcı gruplarla zaman
zaman girdiği çatışmalarda, gözü karalığı ve pervasızlığı ile kontrolde tutuğu
bölgeleri uzun süre korumasını bildi.
Nusra Cephesi Suriye’de yaşanan
savaşı ideolojik, cihat yanlısı savaş haline dönüştürme amacı güden birkaç
örgütten birisi olarak öne çıktı. İslam devrimini hedefleyen Nusra Cephesi,
Suriye de Esad sonrası şeriat hükümleri ile yönetilecek bir rejim kurma hedefi
taşımaktadır. Bölgede İslam devletini kurmasına engel olacak tüm güçleri düşman
olarak kabul eden Nusra Cephesi, bu yönde girişimlerde bulunan örgüt yada
ülkelere Karşı eylemde bulunmaktan da geri durmamaktadır. Suriye’ye yapılacak
dış müdahaleye de bu nedenden dolayı karşı çıkmakta, İslam devrimini
engelleyecek bir hamle olarak değerlendirmektedir.
Liderliğini Ebu Muhammed
el-Culani’nin yaptığı Nusra Cephesi, El Kaide ve Irak İslam Devleti adlı örgüt
ile yakın ilişkide olduğu bilinmektedir. Suriye savaşı başladığında Irak İslam
Devleti (IIS) üyeleri Suriyeli cihatçıları, Iraklı uzmanları ve gerilla
savaşının en iyi komutanlarını Suriye’ye gönderme konusunda anlaştılar.
Nusra Cephesinin hedefleri
Nusra Cephesi BAAS rejimi ile bir
savaş halindedir. Grup şeriat hukukunu uygulamayan her rejimin illegal olduğuna
inandığından Suriye’deki çatışma, dinen makul bir yönetim sistemi kurmayı,
hilafiyeti ve İslam devletini hedef almıştır.
“İslam âleminin merkezi Şam’dır “
olduğuna ve “Hesap gününde Müslümanların kampı Şam’da olacağına” inanan Nusret
Cephesi mensupları, Suriye devriminin bu söylemin gerçekleşmesi için
kendilerine altın bir fırsat sunduğuna inanıyor ve hadislerde bahsi gecen
kişiler olmak istiyorlar.
Nusra Cephesi Suriye de rejime
karşı savaşan örgütlerden farklı olarak, saflarında net bir plana sahip olan
bilgili, tecrübeli ve yetenekli kişiler yer almaktadır. Özgür Suriye
Ordusu’ndan (ÖSO) sivillerden ve eski askerlerden oluşurken, Nusra Cephesi
Libya ve Irak da savaşmış, tecrübeli, öldürmeyi bileni, gerilla savaş
taktikleri konusunda yetişmiş insanlardan oluşuyor. Burum Nusra Cephesine
Rejime karşı savaşta ciddi avantaj sağlamış ve diğer muhalif yapılardan daha
etkin bir duruma gelmiştir.
Önce kırları ile geçiriyorlar
Marksist gerilla savaşlarından
etkilenen ve yöntemlerini kullanan Nusra Cephesi, şehir ve kır savaşını
birlikte yürütüyor. Hükümet hedeflerine karşı saldırılarla büyük şehirlerin
etrafındaki belde, kasaba ve köyleri ele geçiriyor. Bu yaparken aynı zamanda
şehir merkezinde de bombalı saldırılar ve suikast eylemleri yaparak tedirginlik
ve korku yaratmaya çalışıyor. Mevcut rejimin güvensiz olduğunu, halkı
koruyamadığı imajını yaratmaya çalışıyor. BAAS rejimin zayıf olduğunu, dünyaya karşı
direnemeyeceğini, er ya da geç yıkılacağını propaganda malzemesi olarak
kullanarak, halkın kendisine yakınlaşmasını sağlıyor. Stratejik eylemlerle,
askeri merkezlere saldırarak, ordunun ve orduya güvenen kesimlerin morallerini
bozmaya ve en azından tarafsızlaştırmaya çalışıyor.
Nusra Cephesi’nin stratejisi
tamamen askeridir, eylemlerinin amacı rejimi devirip İslami yönetimi getirmeye
odaklanır. Devrimin politik yanına hitap etmediği için bu tehlikeli bir
stratejidir. Grup açıkça halk desteğinin önemini anlıyor gözükse de politik
seferberliği teşvik edecek bir planları yoktur ve bunun askeri bir zaferin yan
ürünü olarak geleceğine inanmaktadır. Mevcut taktikler halkı seferber sürece
katmak yerine tarafsız kılmaya, kendi dorularını kabul ettirmeye dayanır.
Nusret Cephesi’nin 8000 civarında
savaşçıya sahip olduğu tahmin ediliyor. Ayrıca pek çok bağımsız cihatçıların da
onlarla birlikte savaştığı bilinmektedir. Grubun savaş taktikleri Suriye’deki coğrafi konumuna göre değiştiği
gözlemlenmektedir. Gerilla taktiklerinin
kullanıldığı Şam’da küçük gruplara bölünmüş iken, Halep’te yarı askeri bir
geleneksel mevzi savaşı yapmaktadır; takımlar, taburlar ve tugaylar rejime
karşı savaşta birbirleri ile bağlantılıdır.
Nusra Cephesi ilk başlarda küçük hücreler halinde eylemlere başladı,
güvenlik sebeplerinden dolayı bomba yüklü araç ve suikastlar gibi düşük
yoğunluklu şehir gerilla savaş taktikleri uyguladı. Ancak geçen zaman
içerisinde grup değişen savaş şartlarına göre yapılanmasını değiştirdi ve belli
bölgelerde büyük taburlar oluşturdu. Bu gün hava, savunma ve ağır topçu
birlikleri de bulunmaktadır. Cihatçı bir grubun böyle ağır silahlara sahip
olması alışılmış bir şey değildir, belki de bu Nusret Cephesi’nin uzun vadede
kalıcı bir ordu için hazırlandığını gösteriyor.
NUSRA
Cephesi tüm dünyadan eleman topluyor
Nusret Cephesi yeni üye olmanın
ilk şartı cephede savaşmaktır. Bunu
kabul edenler arasından seçilenleri komutanlar gözetiminde ön araştırmadan
geçiriyor. Gerekli yeteneklere, dini ihlasa ve ahlaka sahip olduklarına
inandıkları kişilerden taahhüt istiyorlar. İslam için savaşmayı kabul edenler
askeri testlerden geçiriliyor. Nusra Cephesi’nin üyeleri El Kaide örgütünden
farklı olarak itaat yemini ederler. Bu yeminde, Allah’ın önünde cihat
liderliğine itaat edeceğine ve biat ettiğini kabul eder. Yeminden dönmek asla kabul edilmez.
Gizlilik Nusra Cephesi içinde
güvenlik yöntemi olarak uygulanmaktadır.
Grup üyelerinin birçoğu liderleri, grubun yapısı ve savaş stratejileri
hakkında fazla bilgiye sahip değiller. Biat’e dayalı olarak yöneticilerin doğru
olduklarına ve doğru kararlar verdiklerine inanırlar. Sorgulamazlar ve
eylemlerin nedenleri konusunda bilgi istemezler. Eylem talimattır ve yapılır.
Nusra Cephesinde herkes kod isim kullanır. Cepheye katılanlara katıldıkları gün
yeni bir isim verilerek bu isimle anılmaları sağlanır.
Devşirme muhalifler darmadağın
Dünyanın değişik ülkelerinden
devşirilen ve Türkiye üzerinden Suriye’ye sokulan selefi kökten dinci bu
güçler, daha önceki savaşlarda edindikleri askeri tecrübeler ve kendi dışında
herkesi düşman gören anlayışları nedeniyle kısa sürede rejim karşıtı güçler
arasında bölgede kontrolü sağlamıştır.
Suriye olamayan, Suriye dinamiklerinden beslenemeyen bu yapıların tek
amacı, mevcut rejimi yıkarak ya da
rejimin kontrolünden çıkartabilecekleri bir bölgede, katı şeriat kurallarına
dayalı bir devlet kurmaktır. Diğer muhalif güçlerle arasındaki çatışmanın
nedeni de bu egemenlik mücadelesinden kaynaklanmaktadır.
El Kaide, Nusret Cephesi ve
Furkan ya da Tevhit Cephesi gibi bu yapılar anlayış olarak aynı kaynaktan
beslenmekte ve kendileri gibi radikal İslami yapıda olmayan, Batı ve diğer kimi
ülkelerle ilişki içerisinde, uluslararası güçler ile birlikte Suriye’de
yönetimi ele geçirmeye çalışan ÖSO ile şiddetli çatışmalara girmekten
kaçınmamaktadır. Askeri olarak diğer muhalif güçlerden çok daha deneyimli olan
bu güçlere karşı, ağırlıklı olarak aktif görevlerde bulunmayan eski Suriye
ordusu askerlerinden ve suçlulardan oluşmuş ÖSO’nün başarılı olma şansı yoktur.
ÖSO, bu güçlerle çatışmasında
müttefik olarak gördüğü Türkiye gibi ülkelerin askeri ilişkilerine
güvenmektedir. Özellikle Halep kırsalında
ve Rakka bölgesi ile Resulayn bölgesinde etkili olan cihatçı güçlerin özerk
devlet kurma girişimleri de, kendilerini Suriye’deki uluslararası sürecin
dışında bırakan tüm uluslararası güçlere karşı bir tavırdır. El kaide ve Nusra
bu bölgeyi ne pahasına olursa olsun terk etmeme kararındadır. Tüm diyalog
girişimlerini reddeden bu güçlerin bölge için ciddi bir tehdit olduğu, her
geçen gün biraz daha net olarak görülecektir.
Suriye’de çatışmaların kızıştığı
dönemde ordu birlikleri ile baş edemeyen rejim karşıtı güçlere destek amacıyla,
19 değişik ülkeden devşirilerek, finanse edilerek Suriye’ye getirilen bu
güçleri bölgede etkisiz hale getirebilecek tek güç, Suriye ordu
güçleridir. Özellikle son 6 ayda, büyük kentlerden ve stratejik önemdeki
bölgelerden sökülüp atılan bu güçler, Türkiye sınırı ile Halep kırsalı ve Rakka
bölgesinde sıkışıp kalmış durumdalar. Daha önce ellerinde bulundurdukları pek
çok bölge gibi İdlib kırsalında da kontrolü kaybeden bu güçlerin Resulayn’dan
da çekilmek zorunda kalması, tam anlamıyla bu bölgede kuşatma altına girmiş
olduklarını göstermektedir.
El Kaide ve Nura Cephesinin
kaybettiği bölgelerde ise kontrol ÖSO’nün değil ordu birliklerinin eline
geçmektedir. Suriye ordu birliklerinin ocak ayında başlattıkları temizlik harekâtı
sonucunda, öncelikli olarak bu güçlerin geçiş ve lojistik destek noktalarına
yönelinmiş, merkezi kentlere giriş yolları kapatılmış ardında da bu güçlerin
tamamen kontrolünde tuttukları bölgelere karşı operasyonlara girişilmiştir.
Halep kırsalında ÖSO ile birlikte
mevzi tutmaya çalışan bu güçlerin o bölgeden de tamamen temizlenmesi sonucunda
dar bir alana sıkışacakları ve bu alanda ellerinde tuttukları sivil halkı
kalkan yaparak direnmeyi deneyecekleri anlaşılmaktadır.
Yaklaşık olarak 20 bin civarında
kaldıkları tahmin edilen küresel cihatçı güçlerin sıkışmaları halinde
geçebilecekleri tek ülke Türkiye olacaktır. Suriye’ye girdikleri bölgeden
çıkmaya çalışmalarına karşı konulması halinde ise Türkiye ile çatışmaktan da
geri durmayacakları görülecektir.
Uluslararası alanda Suriye’de
diyalog sürecinin başlatılma girişimlerine karşı çıkan bu güçlerin, bu sürece
destek veren ülkeleri başta Türkiye olmak üzere tehdit ettikleri, saldırılarda
bulunacakları uyarısı yaptıkları, değişik eylemlerle de bu uyarılarının ciddiye
alınmasını istedikleri bilinmektedir. Özellikle Gaziantep, Cilvegözü ve
Reyhanlı saldırıları böylesi bir diyalog sürecinin gündeme geldiği ve
tartışıldığı dönemde gerçekleştirilmiş saldırılardır. Gözü dönmüş bu katillerin
Suriye’de 3 yıla yakın bir süredir yaptıkları katliamları Türkiye’de yapmaktan
kaçınmayacakları, bu saldırılarla da çok açıkça ortaya çıkmıştır. Kaldı ki bu
yapıların bu güne kadar yaptıkları çok ciddi tehditler mevcuttur.
AKP iktidarı bu insanlık dışı
güçlerle ilişki biçimi geliştirmekle, onlara lojistik ve askeri destek vermekle
ciddi hata yapmaktadır. Kontrol edemeyeceği bir celladı kendi elleriyle bölgeye
taşımış ve yerleşmesine imkân sağlamıştır. Esat düşmanlığı iktidarın gözünü
bağlamış, akli selim düşünemeyerek böylesi ittifaklara yönelmeye itmiştir.
Nusra Cephesi ne ilişkin yapılan değerlendirmelerde;
1-İlkinde, NC Suriye devrimini dini
metinler tarafından desteklenen İslami bir mesele olarak görüyor. NC’nin
söylemi hem Kuran’daki cihat kavramına hem de Sünnette bahsedilen Sam
ahalisinin faziletlerine odaklanıyor. Bu da NC üyelerini hadislerde bahsedilen,
“Allah’ın İslami hilafet isteğini hâkim kılacak kişiler” olma şerefini
kazanmayı ümit etmelerine yol açıyor. Ulus devlet kavramı İslami yorumlara
aykırı olmakla birlikte, NC üyelerinin aklında fazlasıyla farklı bir yapı
olduğunu gösteren bir işaret yoktur. Grubun bu konuyla alakalı muğlak
ifadelerinden ulus devletin faaliyet yapısını İslamlaştırılmış bir yüz ile
kullanacakları anlaşılmaktadır. İnşa etmeye çalıştıkları müstakbel devletin
yapısına dair yeni fikirleri olduğu görünmemektedir ki bu İslamcı gruplar
arasında ortak bir problemdir.
2- Arap Baharı, Tunus, Libya,
Mısır ve Yemen hükümetlerinde gerçek bir değişiklik görmediklerinden dolayı
Nusra Cephesi’nin planlarını değiştirdi. Özellikle Libya cihatçılarının İslam
devleti kurma teşebbüslerinin engellenmesi yüzünden hayal kırıklığına uğradılar
ve bundan Batı’nın karışmasını sorumlu tutuyorlar. NC zafere giden yolun
yalnızca rejimin askeri olarak mağlup edilmesi, İslamcı bir hükümetin kurulması
ve Şeriatın hukuk olarak kabulünden geçtiğine inanıyor. Kontrolü teslim etmek
anlamına geleceğinden diğer oyuncularla müzakere etmezler.
3- Nusret Cephesi Esad’ın isini
kolaylaştıracağından uluslararası camiayı yabancılaştırmak istemiyor. Aynı
zamanda İslam devleti kurulmasını engelleyeceği için uluslararası müdahaleyi de
kabul etmiyorlar. Bu denge, kurması çok zor olan oldukça karmaşık bir
meseledir. Nusret Cephesi’nin ideolojisi demokrasi yanlısı oyuncularla
işbirliği yapılmasına izin vermiyor, ancak menfaatleri çakıştığından böyle bir
davranış muhalefeti parçalayacak ters bir etki yapabilirdi.
(Bağımsız dergisi 33 sayıda (06-12 Eylül) yayınlanan yazım)