6 Ocak 2012 Cuma

DARBE TEŞEBBÜSÜ!

Askeri darbeler yakın tarihimizin gündeminde hep var oldu. Özellikle 1960 darbesi sonrasın da periyodik bir biçimde her on yılda bir askeri darbe yaşandı. Her biri bir öncesinde daha ağır oldu. Her darbe sonrasında demokrasimizin yara aldığı söylendi ama işin doğrusu en ağır yarayı esas olarak sol aldı. Yaşanılan son iki askeri darbe (1970–80) doğrudan sola karşı yapıldı. Sonuçları itibariyle de başarılı oldular. Bütün bir solun beslenme kanallarını önemli ölçüde tıkadılar. İdeolojik olarak sol bir tarihsel sürecin sorumlusu olarak toplum nezdinde mahkûm edilmeye çalışıldı. Yüz binlerce insan işkence tezgâhlarından geçirilerek, yaşamın dışına itilmeye çalışıldı.

Başarılı darbeciler yargılanamıyor. Darbe sonrası sürece egemen olarak, eylemlerini meşrulaştıracak düzenlemeleri yaparak aklanıyorlar. Darbe yapmaya kalkışıp da başaramayanlar ise vatan haini ilan edilip yargılanıyorlar.

Başaranlar vezir, başaramayanlar rezil oluyorlar.

Talat Aydemir, darbecilere karşı, darbe yapmaya kalkışmaktan dolayı yargılanan ve idam edilen bir asker olarak tarihimize geçti. 1960 darbesi sonrasında darbeci generallerin, söylemlerinin aksine, Amerikan emperyalizmin dümen suyuna girdiği ve amacından saptığı düşüncesiyle karşı bir darbe hazırlığı yaptığı sırada deşifre edilerek yakalanıyor ve yargılanıyor. Yargılayanlar darbeciler. İsnat edilen suç, darbe yapmaya kalkışmak. Ceza idam…

Askeri darbeler siyasal eylemlerdir. Başarısız durumlarda ise yargılamalar yine siyasaldır. Siyasetin egemen yönteminin, egemen olmaya çalışan ancak başaramayan diğer bir yöntemi yargılamasıdır.

Her darbe bir siyasal hedefe yönelir. Yöneldiği hedefi elimine ederek, yaşanan sürecin doğal akışını değiştirmeye çalışır.

Askeri darbeler silahlı olan gücün, sivil olan ya da karşısında olan gücü dağıtarak, yok ederek, kendi doğrularını sistemde egemen kılmaya çalışır.

Her askeri darbe siyasal üst yapıyı yeniden biçimlendirir. Ekonomik alt yapının yansıması ve gerektirdiği biçimde revize ederek, diğer bir ifadeyle, ekonomik alt yapının istediği düzenlemeleri yaparak tehdit unsurlarını ve sıkıntılarını gidermeyi hedefler.

Ekonomik yapının daha sorunsuz işleyişini hedefleyen bu türden eylemler, mevcut sistemin bekası için yapılır. Sisteme karşı tehdit oluşturan güçler yok edilerek, sistemin önü açılmaya çalışılır. Bu nedenledir ki, ülkemizde ki darbeler hep solu hedeflemiştir.

Türkiye de yaşanan askeri darbelerde, hedef olmayan tek siyasal güç, siyasal İslamcılar olmuştur. Bırakınız darbe görmeyi, askeri darbecilerce hep beslenmişler, gelişmelerine katkı sunularak payanda güç haline getirilmeye çalışılmışlardır.

Askeri darbelerden beslenenler, askeri darbelere gerçek anlamada karşı olamazlar. Darbecileri asla yargılayamazlar. Bu kesimler darbe karşıtlığı yalnızca siyasal bir malzemedir. Konjonktürel olarak darbe gerekliliğinin ortadan kalktığı bir tarihsel kesitte, darbe karşıtlığını siyasal bir malzeme olarak kullanmaktadırlar. Askeri darbelerin sıklıkla yaşandığı dönemlerde siyasal olarak darbelere karşı durmayan, darbecilerin asla hedefi olmayan bu kesimlerim, en son yaşanan askeri darbeden tam otuz yıl sonra, birden darbe karşıtı olmalarının başkaca bir anlamı yoktur.

Hiçbir İslamcı, 12 Eylül askeri darbe döneminde işkence görmemiştir. Hiçbir İslamcı asılmamıştır. Hiçbir İslamcı işinden olmamıştır. Hiçbir İslamcı onlarca yıla varan tutsaklık yaşamamıştır. Hiçbir İslamcı sürgün yaşamamıştır. Hiçbir İslamcı fişlenerek yaşamın dışına itilmemiştir. Aksine İslamcıların beslenme kanalları hep canlı tutulmuştur. Kuran kurslarının sokaklara kadar yaygınlaşmasına zemin yaratılmıştır. İmam hatip okulları sayısı yüzlerce arttırılarak her kentin neredeyse her mahallesine kadar taşınmıştır. Alevi köylerine kadar camiler yapılmış ve bu ibadet yerlerinin siyasal İslamcıların örgütlenme alanlarına dönüşmesinin kapıları aralanmıştır.

1980 askeri darbesi ile sol muhalefetin önü zora dayalı yasaklarla tıkanırken, dinsel örgütlenmelerin önü açılmıştır. Bu gün yaşanan gerici tehdidin ilk adımları 12 Eylül askerisi darbe ile atılmıştır. 

Bu gün yapılan darbe karşıtlığıyla, her türden muhalefetin sindirilmesi hedeflenmektedir. Ergenekon ucubesi ile alakasız pek çok insan yan yana getirilerek, uydurma planlar, başarısız darbe tezgâhları ile toplum maniple edilmeye çalışılmaktadır. Bir dönemin faili meçhul cinayetlerini planlayanlarla gazetecileri yan yana koyarak, asıl yapılmak istenen, yargılıyormuş gibi yapıp, katillerin dikkatten kaçmasını sağlamaktır. Böylelikle bir taşla iki kuş vurulmaktadır. Bir yandan katilleri toplumun dikkatinden kaçırırken diğer yandan muhalif kesimleri sindirmeye çalışmaktadırlar. Tüm yaşanan süreçte Veli Küçük ismi oldukça geri plana çekilirken, Gazeteci Mustafa Balbay öne çıkarılmaktadır. Ya da yüzlerce faali meçhul cinayetin sorumlusu ilerek bilinen JİTEM göz ardı edilerek, yapılamayan darbelerin, beceriksiz darbecileri toplum önüne çıkartılıyor.

Tam bir aldatmaca ve anarşi yaşanıyor. Bir karmaşa bilinçli olarak yaratılarak insanlık suçu işleyenler kaçırılmaya çalışılıyor. AKP bunu yaparak hem iktidarını sağlamlaştırıyor hem de, bir tarihsel süreci, sorumlularıyla birlikte tasfiye etmeye çalışıyor. Hem ileri demokrasi söylemini dilinden hiç düşürmüyor, hem de katilleri korurken, muhalifleri sindirip, bir baskı sürecini egemen kılmaya çalışıyor.

Gericilik yaşamın her alanında kendini olanca yakıcılığı ile dayatmaktadır. Demokrasi gerçek anlamda gerici bir tehdit altındadır. Bugün ülkemizin sorunu, yapılamayan darbelerin sorumlu askerleri yargıya çıkarmak değil,  sistemin gerici güçlerce kuşatılmadır.

Demokrasi mücadelesi her zamandan daha yaşamsaldır. Öncelikli amaç bu sürece dur diyebilecek bir adımın atılmasıdır. Bunun için haziran seçimleri ir fırsattır. Hiç kimsenin bu fırsatı kaçırma lüksü yoktur. Her demokrat, her aydın, her devrimci bu sürecin bilinciyle hareket etmeli ve tavrını olanca netliğiyle ortaya koymalıdır.

Dün karanlık yüreklerde öfkeli bir özlemdi.
Bu gün ülke sokaklarını örümcek ağı gibi saran ciddi bir tehdit oldular.
Yarın,
Aymazların bayramı olacak.