Yıllardır
yaşayarak tartışıyoruz. Aslında tartıştığımızı sanıyoruz ama sadece
öykünüyoruz. Tartışıyor gibi yapıp alışılageldik sözcükleri ardı ardına
sıralıyoruz. 25 yılı aşkın tartışma süreci sonucunda sorunun adını koymayı
başardık. Kürt sorunu. Adını koyduk ama kendisini inkâra, görmezden gelmeye
devam ediyoruz. Hemen herkes yarım ağızla bir şeyler geveliyor. Televizyon
kanalları uzmandan geçilmez oldu. Meğerse herkes çözümü biliyormuş. Emekli
Generaller, üniversitelerin Amfisi dolmayan akademisyenleri, kıytırık
gazetelerin köşe yazarları herkes konuya bir biçimde dahil oldu.
Son
dönemlerde artan şiddet, tartışmaların boyutunu ve milliyetçi dokusunu
alevlendirdi. Eylemler arttıkça, çatışmalar yayıldıkça, yeni ölümler yaşandıkça
daha bir keskinlikle sorun tartışılmaya,
askeri taktikler ortalıkta uçuşmaya başladı.
Her
sorun belli bir olgunluğa ulaştığında, gerçek anlamda çözüme yaklaşılmış olur.
Sorun içselleşmeden, tarafların sorun karşısındaki pozisyonları netleşmeden,
yaşamı etkileyen bir tıkanma yaşanmadan, çözümün oluşması veya açığa çıkması
çok mümkün değildir.
25
yıldır süren ve yaklaşık 45 000 insanımızın yaşamına mal olan, ülkeyi yaşanmaz
hale getiren, halklara acı çektiren Kürt sorunu, olgunlaşarak içselleşmiş ve
artık çözüm kaçınılmaz bir hale
gelmiştir. Yaşamı tıkayan, birlikte yaşama isteğini yıpratan, milliyetçi
duyguları kabartan, halkları karşı karşıya getiren bu sorun, artık çözüm
noktasına ulaşmıştır. Her sorun gibi uçlaştığı noktada, bir biçimde
çözülecektir.
Çözüm
için ilk adımda yapılması gereken, sorunun ve tarafların beklentilerinin doğru
bir biçimde analiz edilmesidir.
Kürt
sorunu, Kürtlerin sorunu değildir. Türkiye’nin sorunudur. Bu tespit öncelikle
yapılmalıdır. Karşılıklı iki tarafı olan bir sorundur. Bu da demektir ki, tek
taraflı çözülemeyecek bir sorundur.
Türkiye
de yaşayan Kürt halkını kategorize ettiğimizde;
* Sisteme entegre olanlar,
*Sistem dışına itilmiş
olanlar,
*Ve sistemden beslenenler
olarak ayrıştırmak mümkündür.
Ağırlıklı
olarak metropol kentlerde, diğer etnik
yapıdan insanlarla birlikte yaşayan, sistemin bir halkasında yerleşik ve
kalıcı bir yaşam olanağı edinen kesim, siyasal tercihlerini de bu eksende kullanmaktadırlar. Sistemle
doğrudan çatışmaya girmeyen, komşusunun etnik kimliği ile çok fazla ilgili
olmayan, kamuda veya metropol kentin yarattığı olanaklarda iş edinen bu Kürt
nüfus, sınıfsal yapısına göre siyasal olarak biçimlenmektedir. Önemli bir
kesimi muhafazakâr –İslami- ve merkeze yakın siyasal yapılar içerisinde yer
alırken, diğer bir kesimi ise siyaseten daha muhalif yapılarda yer alırlar.
Metropol kentlerde yaşayıp da, yerleşik bir yaşam olanağı yaratamamış veya
sistemin ekonomik yıkımından kurtulamamış bir kesim ise geldiği yerelliğin ve
etnik yapının siyasal ekseninde yer almaktadırlar.
Kürt kentlerinde yaşayan Kürt halkının önemli bir kısmı, PKK’nın eylemliliği ile kazandığı siyasal perspektifi doğru olarak kabul etmekte ve çözümü aynı siyasal iradenin etkinliğinde görmektedir. Bu kesim her geçen gün daha politize olarak süreçte aktif rol üstlenmektedir. PKK’nın silahlı gücü ve askeri eylemliliği bu kesimlerce meşru görülmekte ve bir çözüm yöntemi olarak algılanmaktadırlar. Burada yaşayan halkın siyasal iradesini ağırlıklı olarak PKK ve benzeri siyasal eksendeki diğer yapılar temsil etmektedirler. Bunu açıkça görmek ve kabul etmek gerekmektedir. Bu bölgede yaşayan Kürt halkı, 25 yılı aşkın süredir devam eden şiddetten en fazla etkilenen, en fazla kayıp veren, en fazla acı çeken ve yaptırma maruz kalan kesimdir. Bu anlamıyla daha dinamik, daha aktif ve daha radikal olarak süreçte yer almaktadırlar. Etnik bilinç anlamında daha belirgin olan bu bölge insanları, aynı zamanda çözümü en fazla isteyen kesimlerdir de… En yakınlarını bu şiddet ortamında kayıp etmiş bu insanlar, sorunda öncelikli taraftır.
Sistemden
beslenenler şiddet ortamının devamından yana olanlardır. Çatışma ortamı
sürdükçe sistemden beslenmeye, siyasal ve ekonomik güçlerine, güç katmaya devam
edeceklerdir. İktidar partilerinde görevler alıp, etnik kimliklerini inkar
ederek, rant ilişkileri içerisinde yer almaktadırlar. İşbirlikçi ve
rantiyecidirler. Bu anlamıyla da sorunda, iktidardan taraftırlar.
KORKU DUVARLARI AŞILIYOR!
Kürt sorunun çözümünde öncelikle şu soruların yanıtını çok net olarak vermek gerekmektedir.
Ayrılık ve toprak talebi var mı;
Yan yana, birlikte yaşamak istiyor muyuz?
İkinci adımda ise tek bir ülkede yan yana yaşamaktan yana isek, “nasıl bir ülkede yaşamak istiyoruz?” sorusuna tartışarak yanıt oluşturmalıyız.
Sorunun
esasını bu noktalar oluşturmaktadır. Açık yüreklilikle bu soruların yanıtlarını
vermeden, Kürt sorununun çözümü mümkün değildir.
Öldürelim
çözelim, sindirelim çözelim, çatışalım çözelim (çözümsüzlük) söylemlerinin
karşısına demokratik bir koşulda yan yana birlikte yaşamanın çözüm yöntemleri
konulmalıdır. Tarihsel olarak yüzyıllardır birlikte yaşayan halkların, vatandaşlık bilinciyle yine barış içerisinde
birlikte yaşama istemleri zemin bulmalıdır.
Kürt
halkı (PKK) şiddetin durdurulması ve
kalıcı anlamda bir barış için ne istemektedir?
PKK
ulusal nitelikte bir devrimci hareket olarak ortaya çıkmıştır. İlk yıllarda
siyasal olarak devleti kapitalist olarak nitelemiş ve “Kapitalist devlet, Türk
ve Kürt halkını ayırt etmeden sömürmekte, baskı ve şiddete dayalı olarak
siyasal iktidarını sürdürmektedir,” tespitini yapmıştı. Sömürgeci tek devlete
karşı tek devrim yapılmalıydı ve Türk ve Kürt halkının tek kurtuluşu sosyalizmdi.
PKK uzunca yıllar bu siyasal eksende mücadelesini sürdürdü. 12 Eylül askeri darbesi sonrasında, 1982
yılın kurulan ve birlikte mücadeleyi –tek devlete tek devrimi- savunan FKBDC
(Faşizme karşı birleşik direniş cephesi) içerisinde yer aldı. Bu yapıda PKK dışında
DEV-YOL, DEVSOL, PAZRTİZAN, ACİL, VATAN PARTİSİ, TKEP vb. gibi örgütler de yer
almaktaydı. Diğer bir ifadeyle PKK bu
dönemde, ayrı bir devrimden ve ayrılmaktan yana değil, ortak devrimden yana
olan, kendisini sosyalist olarak tanımlayan, bayrağında orak-çekiç olan bir
örgüttü. 1984 eylemlerine kalkıştığında da bu siyasal biçimlenişten farklı
değildi.
1989
sonrasında bayrağından orak çekiç amblemini çıkartarak kendisini Kürt hareketi
olarak tanımlamış, silahlı mücadelesinin hedefini de özgür Kürdistan olarak
belirlemiştir. Ancak 2000’li yıllar da ayrılma talebi yerine özgürlükçü,
demokratik cumhuriyet ve anayasal vatandaşlık talebini seslendirmeye
başlamıştır. Ayrılıktan yana olmadığını her fırsatta belirterek, mücadelesinin
amacının, Türkiye de yaşayan Kürt halkına anayasal vatandaşlık hakkının
tanınması, bölgesel özerklik verilmesi,
kültürel hakların tanınması olduğunu ifade etmiştir. Yani birlikte yaşam
koşullarının sağlanması üzerine formüle ettiği taleplerinin yerine
getirilmesini istemektedir.
(Kuşkusuz
bu noktaya gelinmesinde ki en önemli neden, uzun süren ve değişik evrelerden
geçen silahlı mücadelenin, Emperyalizmin içinde bulunduğumuz koşullarında
istenilen anlamda başarı kazanamayacağının görülmesidir.)
Gelinen
noktada Türk ve Kürt halkı arasında ki öncelikli sorun “şiddet”tir. Kaynağını tarihten alan bu şiddet bir an önce
durdurulmalı ve sorun siyasal olarak, demokratik zeminde çözülmelidir. 1984
yılından bu yana 45000 kişi yaşamını kaybetti. Her yıl 1500 Kürt genci dağa
çıkarak çatışmalarda yer alıyor. Bu kirli savaşta harcanan toplam para 300
milyar dolar. 25 yılı aşkın bir süredir yöntem olarak kullanılan şiddetin
bedeli ağır olmuştur. Artık bu acıya son
verilmelidir. Şiddetin dozu çözüm değildir. Sorunun tarihsel sürecinde,
şiddetin her boyutu kullanılmış, acı ve gözyaşı dışında hiçbir sonuca
ulaşılamadığı görülmüştür.
Sorunun
tarafları var ise çözümünde tarafları vardır. Bu taraflar sorunun çözümü için
demokratik zeminde yan yana gelmeli ve birlikte yaşam koşullarını
oluşturmalıdır. Kürt sorunu yalnızca Kürtlerin sorunu değildir. Kürt sorunu
aynı zamanda bir Türk sorunudur. Bir
demokrasi sorunudur. Hiç kimse kendini bu sorunun çözümü dışında tutamaz.
Bütün bir halk olarak, tüm sonuçlarını yaşadığımız bu sorun, bizim
sorunumuzdur. Siyasal irade ile demokratik zeminde çözülmelidir.
Demokratik, özgür bir ülkede birlikte yaşam koşulları, birlikte yaratılmalıdır.
Silahlar susmalı ve ölümler son bulmalıdır.