20 Ocak 2012 Cuma

SİYASET VE İNSAN



İktidarı hedefleyen bir yapı öncelikle kendisini iyi anlatabilmelidir. Nasıl bir ülke istediğini, iktidara gelmesi durumunda neler yapacağını, neleri değiştireceği, halkın yaşamını nasıl etkileyeceğini detaylıca anlatmalıdır. Öncelikli amaç kendini anlatmaktır, yapabilecekleri konusunda geniş kitleleri ikna edebilmektir.

İkinci adım eleştirmektir. Var olan iktidarı ve uyguladığı politikaları, sonuçlarıyla birlikte anlatarak, alternatifini her konu özelinde koyabilmektir. Yalnızca eleştirmek, muhalif olmak kazandırmaz. Toparlayıcı, kapsayıcı ve güven verici olmak gerekmektedir.

Sürekli karşıtına saldıran bir anlayış, yalnızca karşıtını sertleştirir. Çok dövülen demirin çelikleşmesi gibidir. Ayrıştırmaz, birleştirir. Siyaseten sürekli saldırmak yerine, kendini anlatmak, alternatifli eleştirmek çok daha olumlu sonuç üretir.

Güçlenmek, genişlemek, var olan gücün dışında yeni güçler kazanmakla olanaklıdır. Kendi dışına hesapsız saldıran bir yapı asla genişleyemez, güçlenemez. Siyasal duruşun köşeleri net olmalıdır ancak asla sert olmamalıdır. Her sertlik, aynı oranda kırılganlığı da içinde taşır. Amaç duvarı yıkmaktır. Karşıtının formunu değiştirebilecek bir güç kazanmaktır.

Siyaset insan ile yapılır. İnsanların desteği ve güveni kazanılarak başarı sağlanır. İnsanlar destek verdikleri, sahiplendikleri siyasal güce her yönüyle güvenmek ve yaşamlarında yanlarında görmek isterler. Özellikle sorunlar yumağı bir koşulda yaşamak zorunda bırakılan kitlelerin, yaşam karşısındaki zayıflıklarını siyaset gidermek durumundadır. Haklarını koruyacak, uğradığı haksızlıkların hesabını soracak, kendisine daha iyi bir gelecek sunabilecek siyasal yapıları, kendinde kimlikleştirir.

Siyaset bu anlamıyla stratejik ve taktiksel bir olaydır. Dümdüz giden ve atraksiyonlara yer vermeyen, koşulları hızlıca kavrayıp ona uygun tavırlar geliştiremeyen bir siyasetin başarısı asla mümkün değildir. Dar kalıplara oturtulan bir siyaset, kalıpların içindekilerle yetinmek zorunda kalır. Yaşamla çatışır ve gerçeklerden koparak, kendi kalıplarına yönelir.

Siyaset yaşamın sorunlarını önüne koyar ve çözüm üretmeye yönelir. Kabul edilebilir çözümler üretebildiği zamanda iktidar olur. Çözüm üretebilmenin zorunlu koşulu, sorunları tespit edebilmektir. Sorunları ve sorunların objesini yok sayarak çıkılan yolda, çözüm üretebilme olanağı elde etme şansı bile yoktur. Her sorun için hazır risaleler sunmak, sorunlardan kaçmaktır. Sorunların objelerini reddetmek, çözümden kaçmaktır. Çözümden kaçmak ise iktidar hedefinden uzaklaşmaktır.

İktidara yürüyen bir parti, en geniş kitleyi kazanmaya dönük bir siyasal duruş sergilemek zorundadır. En geniş kitlenin yaşadığı sorunların çözümü üzerine siyasal kurgu yapmalıdır. Türkiye’nin öncelikli sorunlarını tespit edip, bu sorunların çözümüne talip olunmalıdır. Bu çözüm önerileri noktasında geniş kitleleri ikna edebilmeli ve güven duygusu oluşturabilmelidir. Aynı şeyi seslendiren iki kişiden kabul göreni, güven veren olacaktır. Beklenti yaratabilen olacaktır. Bir adım atarak sonraki atılacak adımların güvenini yaratmak gerekmektedir.

İnsanlar ilgi ister, değer görmek ister, düşüncelerinin önemsendiğini duymak ve bilmek ister. Çoğu zaman dinlemek değil anlatmak ister. Onları anlatıcı kendimizi dinleyici ve çözücü yerine koymak, etkilenişim anlamında sonuç alıcı bir yöntemdir.

Kararsızlıklar, kaşı tarafı da kararsız kılar. Biz ne kadar kararlı olur isek, kendi dışımızda ki insanlarında o kadar kararlı olması yönünde davranmış oluruz. Söylemlerimiz net olmalı ve öncelikle biz inanmalıyız. Bilmediğimiz konularda yalan yanlış uydurmalar anlatmak yerine, bilmiyorum demeyi her zaman tercih etmeliyiz. Eksikliklerimizi kabul etmekten, yanlışlarımız için özür dilemekten hiç gocunmamalıyız.

Farklılıkları kabul etmeliyiz. Farklılıklarımızla yaşaması öğrenmeliyiz. Kişinin iradesi dışında var olan farklılıklar için ötekileştirme asla yapmamalıyız. Etnik yapı ve din konusunu kesinlikle siyaset dışı tutup, bizimle birlikte yürüyen insanlarımızı asla kırmamalıyız. Potansiyel olarak siyasal eksenimizde olan insanlara, farklılıklarıyla bizimle birlikte yürüyebileceği konusunda güven vermeliyiz. Farklılıklarımızı, zenginliklerimiz olarak görmeliyiz. Her koşulda kendimizi dayatmaktan ve etnik dayatmalardan kesinlikle vazgeçmeliyiz. Özellikle sıkıntılar yaşadığımız, ciddi çatışmaların ana ekseni olan konularda çok daha özeni davranmalı ve her türlü ötekileştirmeye karşı sert durmalıyız.

Ötekileştirdiğiniz zaman sizde ötekileşirsiniz. Farklılıkları kabul ettiğiniz zaman zenginleşirsiniz.