19 Ağustos 2014 Salı

Aklın Solu birdir ve Sol yaşamsaldır.






Aklın Solu birdir ve Sol yaşamsaldır.

Erdoğan Cumhurbaşkanı olarak Çankaya’ya çıktı. Kazanmak için her yolu deneyen ve kendi kurtuluşunu Çankaya’ya çıkmak olarak gören Erdoğan, seçmen algısını bilinçli olarak “kazanacak” noktasında odaklandırarak, sandığa gidişleri önemli ölçüde biçimlendirdi. 55 milyon 700 bin seçmenden yaklaşık 15 milyonu sandığa gitmeyerek, sonucu belli olan bir seçimde malzeme olmamayı yeğledi. Tüm bunlara sonuna kadar hunharca kullanılan devlet olanakları ve medya gücü de eklenince sonuç kaçınılmaz olarak, önceden biçimlenen “kazanacak” algısına oturdu.

Erdoğan karşısında oluşturulan cephe sıkı örülemedi ve Erdoğan’ın önün alınmasının Türkiye’nin ve bölge ülkelerinin geleceği açısından taşıdığı önem anlatılamadı. İdeal Cumhurbaşkanı tartışması, ülkenin ve bölgenin geleceğinin önüne konuldu. Oysa bölge kan gölüne çevrilmiş, ülkemiz gerici terör ve katliamların hedefine oturtulmuş konumdayken, öncelikli görev, AKP’nin ve Erdoğan’ın durdurulması olarak alınmalıydı.

AKP’nin “kazanacak” eksenine oturttuğu algı operasyonu tuttu. Karşısında kim aday olursa olsun sonuç çok değişecek gibide değildi. Toplumu AKP ve Erdoğan’ın yarattığı tehdit ve bölgede akıtılan kandan birinci dereceden sorumlu olarak gösterecek bir karşı hat oluşturmadan da başarılı olma şansı yoktu gibi görünüyor.
Erdoğan, karşıtlarının başarısızlığı üzerine başarısını oturtuyor. Bu dünde böyle oldu, bu günde böyle. Büyük ihtimalle yakın zamanda da gerçekleştirilecek seçimlerde benzer yöntemi kullanarak, karşıtlarının başarısızlıklarından başarı çıkartmayı deneyecek.

(Bu gün Kılıçdaroğlu’nun Genel başkanlıktan çekilmesini ve kurultaya gidilmesini gidilmesini dayatan  CHP’li bir gurup milletvekili, yaşanılan sonucun alınmasına katkı sunmuş vekillerdir. Parti kararına rağmen kendi bölgelerinde çalışmayan, aksine söylediklerinin çıkması için karşı bir çaba gösteren bu vekillerin parti içinde varlıkları CHP için ciddi bir sorundur artık. CHP’yi parti görünümünden uzaklaştırmaktadır.)

CHP silkelenmeli. Bu doğrudur. Öncelikle de her fırsatta kendi Genel Başkanlarına karşı dirsek dönen ve başarısızlığı için azami gayreti sarf eden bu vekillerden kurtulmakla başlamalıdır. Sonrasında ise parti kurumlarını kendi tüzüğüne uygun olarak istisnasız çalıştırmaya ve yüzünü sola, sosyal demokrasiye, değişime dönmelidir.

Değişim söylemi ve içeriği;  yıllardır bu kavramı sahtece kullanan, tüm yalanlarını bu söylemin altına gizleyen AKP’den alınarak, gerçek bir değişimin sahiplerince kullanılmak üzere siyasal bir çizgi oluşturulmalıdır. Türkiye’nin gerçek anlamda bir reforma ihtiyacı vardır. Yaşamın her alanında yenilenme ve değişim gereklidir. Özellikle AKP iktidarının sistemde ve toplumda yarattığı tahribatlar bu değişim ve yenilenme politikalarla kitlelere mal edilmeli, bir umut, bir amaç ve bir siyasal iddia yaratılmalıdır.

Türkiye’nin reformist bir halk hareketine ihtiyacı vardır. Gerçek anlamda yaşadığı süreçten ve sistemden rahatsız olanların, geleceklerini bulabileceği, özgürlüklerini yaşayabileceği sosyal ve siyasal bir hareket yaratılmalıdır.

Türkiye 10 ay sonra AKP ve uzantılarıyla yeni bir hesaplaşmaya girecektir. Önümüzdeki 10 yılı belirleyecek bu hesaplaşmaya hazırlıklı olmalıyız. Suriye’de, Irak’ta, Filistin’de, Mısır’da ve Libya’da dökülen yüzbinlerce kandan bir biçimde sorumlu olan, Suriye’de özellikle katliamları yapan küresel cihatçı güçlerin suç ortağı olan AKP iktidarından kurtulmak için harekete geçmeliyiz.

Tarihte bir ilk daha yapıp, yalanla, dolanla ve algı operasyonlarıyla Çankaya’ya oturan Cumhurbaşkanını, oturduğu yerden,  günü bitmeden indirmeyi hedeflemeliyiz.

Öncelikle bize yaşamı zindan eden, özgürlüklerimizi sınırlayan, hukuku yok eden, çocuklarımızı katleden, bölge ülkelerinde mezhepsel nefretle katliamlara ortak olan ve çocuklarımızın geleceğini tehdit eden bu iktidardan kurtulmalıyız. SOLUKLANMALIYIZ. Soluklanabileceğimiz bir ortam yaratmalıyız. Tüm bölgeye ve ülkemize musallat olan gerici, ruh hastası, insanlık düşmanı  cihatçı katliamcılardan kurtulmak ve nefes almak zorundayız..

Yeni bir Türkiye için biz yola çıkmalıyız. Gerici, faşist, mezhepçi ve katliamcı bu iktidardan kurtulmak öncelikli siyasal hedefimiz olmalı. Bu kaygıyı bizimle paylaşan her toplumsal güç ile yan yana gelerek, ortak düşmana karşı birlikte mücadele etmeliyiz. Unutmamalıyız ki AKP iktidarı bize düşmandır, güzele düşmandır, insana düşmandır, özgürlüğe düşmandır, barışa ve huzura düşmandır.

KURULTAY SÜRECİ VE DEĞİŞİM SANCISI

CHP ciddi boyutlu bir değişim sancısı yaşıyor. Zaman değişirken, dünya değişirken, Türkiye ve sorunları değişirken, insan değişirken CHP’nin değişmeden, zamanın üzerinde durması mümkün değildi. CHP gibi Türkiye’nin en eski ve köklü bir partisinin bu değişimi, gecikmelide olsa yaşaması kaçınılmazdı. Kaçınılmaz olan yaşandı ve değişime direnenler bir biçimde partinin etkin alanlarının dışına çıkartılarak önemli bir adım atıldı.

Eski söylemler ve politikalar yeterli olsaydı, halkta karşılık bulur ve CHP’yi iktidara taşırdı. Ancak CHP, 30 yılı aşkın bir süredir iktidar olamadığı gibi olmadı. %20’li oyların ötesine bir türlü geçemedi. Neredeyse ana muhalefetin kadrolu partisi haline geldi.. Bir tıkanma, bir açmaz ve bir gerileme kendini dayattı. Dünya ve Türkiye değişirken CHP’nin ve İlkelerinin değişememesi diye bir şey söz konusu olamazdı. Her şey yeniden yorumlanmalı ve siyasal biçimleniş, yaşanan konjonktüre denk düşecek bir biçimde yeniden açımlanmalıydı.

Değişemeyen asla gelişemez. Gelişmenin, etkin ve belirleyici olmanın temel kriteri, yaşamın değişim dinamiğine uyum sağlayabilmektir. Eskiyenler, eskidikleri yerde bırakılarak, yeninin bir biçimde egemen olması ve yaşamı kucaklaması sağlanmalıydı. Eski genel başkan Baykal’ın ”Hakiki Koç” benzetmesiyle “Yeni CHP” söylemini sulandırma çabasına karşılık, değişim ve yenilenme CHP’nin kaçınılmaz bir ihtiyacı olarak kendini dayatmıştır.
Cumhuriyetin ilk günlerinden bu güne, Türkiye’nin her değişim sürecinde CHP, bir biçimde hep var olmuştur. Bu günde var olma çabasındadır. Türkiye’nin sorunlarına çözüm üretemeyen, sorunları görmezden gelen, kendini kıskaçlar altında tutan bir CHP’nin yaşamın dinamiği içerisinde aktif olarak yer alamayacağı açıktır. CHP’siz bir toplumsal barış mümkün müdür? CHP’siz bir demokratikleşme mümkün müdür? Özellikle de sosyalist solun yıkıntı halinde olduğu süreçte Reformist sol rolü, tarihsel olarak CHP’nin sırtındadır.

Gericiliğin kuşatması ve yaşamın her alanını belirleyecek bir yaygınlığa ulaşması, CHP için artık kaçınılmaz nokta olmuştur. Özgür bir ülkede yaşama kaygısı taşıyan hemen her kesim bir biçimiyle CHP’ye ilişkin bir beklenti geliştirmiştir. CHP’nin bu toplumsal beklentiye yanıt verebilmesi, öncelikle ittihatçılık kalıntılarından kendisini kurtarmasıyla ilk kez ciddi bir ivme kazanmıştır. Bunu görmek ve gerekliliklerini yapmak zorundadır. Reformist sol bir programı Türkiye’nin önüne koymalıdır.

Seçim sürecinde CHP yöneticileri tarafından ortaya konan politik söylem bu yönde önemli adımlar içermektedir. Bu söylemler geliştirilerek iktidar programı haline dönüştürülmelidir. İktidar hedeflemesinde Türkiye’nin önemli sorunlarına nasıl baktığını açık bir dille ifade etmeli ve hedefler bildirgesi halinde halka sunmalıdır.

Yeni CHP gerçekten yeni olmalı ve bu yeniliğini yaşamın tüm alanlarında hissettirmelidir. Her yeni bir ihtiyaçtan doğar. Eski olan artık yetersizleşmiş ve taşıyıcı olma niteliğini kaybetmiştir. Kelimenin gerçek anlamıyla yaşama denk düşemeyerek, eskimiştir. Eskide inat, tutarlılık değildir. Tam tersi, eskide inat, yaşamda tutarsızlıktır. Yaşama denk düşmeyen eskinin, zorla ikame edilmesine çalışmaktır. Bununda başarı şansı asla yoktur. Yeni devrimcidir. Eski karşı devrimcidir. Yeninin karşısında direnendir. Yeni, yeni olduğunu yaşamın tüm alanlarında göstererek, kendini koymalıdır. O zaman kabul görendir, o zaman yalnızca yeni olmaktan çıkıp, pratikte kendisini gerçekler ve yaşamın kendisi haline dönüşür.

Bu anlamıyla yenileşme atılımı her zaman ilericidir ve cesaretlendirilmeli, yanında yer alınmalıdır. Eskiye kafa tutan ve statükonun ötesinde bir çözümün var olduğunu ortaya koyan her yeni, başarıya atılmış önemli bir adımdır. Salt kavramsal olmaktan öteye gidemeyen 'yeni', bir hiçtir ve sonu hüsrandır.

Eskinin yeni ile mücadelesinin tarihin her döneminde olmuştur. Eski, yeniyi kabullenmekte zorlanmış ve ihtiyaç olmadığı noktasında ayak diretmiştir. Buda eşyanın tabiatı gereğidir. Çünkü yeninin var olduğu her alanda eski yok olacaktır. Bu kaçınılmazlık eskide var olanları dirence iter.

Yeni CHP bu anlamıyla Türkiye açısından çok önemlidir. Kucaklayıcı, kapsayıcı ve gerçekten demokratik bir CHP, Türkiye’nin onlarca yıllık birikmiş yaşamsal sorunlarının çözümünde vazgeçilmezdir. CHP’siz ne Kürt sorunu çözülebilir ne demokratikleşme sağlanabilir. Gericiliğin geriletilmesinde ve İrticanın siyasal iktidardan uzaklaştırılmasında, çağdaş demokrasinin ilkeleriyle donanmış yeni CHP, çok daha önemli bir misyona sahiptir.

Politika gerçeklerle yapılır. Yaşamın dayatan gerçeklerini dikkate almaksızın, duygusal reflekslerle belirlenen tavırlar, kaçınılmaz olarak siyasal alanda yenilgiyi getirir. Duygusal değerlerimizi bir tarafta canlı tutarken, yaşamı bir ucundan yakalamayı becermeliyiz. Yaşamın dinamizmi, başarıda bunu zorunlu kılar.

Aklın Solu birdir ve Sol yaşamsaldır.

15 Ağustos 2014 Cuma

2 Yıl önce yazdık: Ankara İdlib cihatçı hattı




Yaklaşık 2 yıl önce Ankara'dan ve Türkiye'nin değişik kentlerinden Suriye'ye cihatçı devşirildiğini yazmıştık.

Ankara İdlip Cihatçı hattı

Gençleri kandırıp katliama götürüyorlar

Selefi gruplar, gençlerin dini duygularını kullanarak kandırıyorlar ve önce Suriye de açtıkları kampa götürüyorlar sonrasında ise eyleme zorluyorlar.

ANKARA/  11/12/2012

 Suriye'de devam eden kirli savaşta taraf olan AKP hükümeti, Türk gençlerinin kandırılarak, Suriye’ye “cihat” için götürülmelerine seyirci kalıyor. Yaklaşık 600 gencin bu yolla kandırıldığı ve Suriye’ye terör eylemleri götürüldüğü iddia ediliyor.

Gazetemize ulaşan acılı baba Osman Söylemez 20 yaşında ki oğlu Ahmet Söylemez ’in kandırılarak, Suriye’ye götürüldüğünü söyledi.  Hacettepe üniversitesi Türk Halk Bilimi bölümünde okuyan Ahmet Söylemez ‘in iki ay kadar önce evden ayrıldığını bir daha kendisini göremedikleri ifade eden baba Osman Söylemez; “ Başvurmadığımız yer kalmadı. Burada Emniyet Müdürlüğüne gittik. Oğlumuz kayıp dedik. Oğlunum kaybolmasından Faysal Çakar (Atik) sorumlu dedik.  Resimlerden teşhis ettik. Bu adamı bulursanız oğlumuzu da bulursunuz dedik. Ama hiç ilgilenmediler.   Yirmi yaşında olduğunu kendi kararlarını kendisinin verebilecek yaşta olduğunu söyleyerek bizi gönderdiler.

Osman Söylemez çaresizlik içerisinde gitmedikleri yer kalmadığını, oğlunu bir türlü bulamadığını, yaşamından endişe ettiğini belirterek;

 “Bir ay kadar önce Ahmet’in 0554 379 88 45 numaralı telefonundan bana bir mesaj geldi. Mesajda “ ‘Ben Suriye’deyim. Allah yolunda cihat etmeye geldim. Beni merak etmeyin,’ yazıyordu. Hemen telefonunu aradım ama ulaşamadım. O günden beride hiçbir haber alamadık. Annesiyle birlikte Hatay’ın Reyhanlı ilçesine gittik. Belediye Başkanı ve Emniyet Müdürü ile görüştük. Yardım istedik.  Bize oradan Abu Şam isimli biri ile irtibata geçirdiler. O oğlumuzdan haber getiriyordu. Birkaç kez onun telefonundan oğlum ile görüştüm. Ama sonra ulaşamadım. Artık telefonlarıma da çıkmıyorlar. Benim Oğlumu Faysal Çakar kandırdı. Kanına girdi. Okulundan etti.  Bizim canımız yanıyor, başkalarının canı yanmasın. Çaresizce bekliyoruz. Her günümüz kâbus oldu. Her şeyimiz gitti. Diğer çocuklarımla bile ilgilenemiyorum. Biz yıkıldık. Yardım istiyorum. Oğlumu bulup, getirin bana,” dedi.

“En son bir ay önce aradı. Bu şimdi ulaşamadığımız numarayı daha önce aradık. Bu numarada ki adam bize ‘Ankara’da olduğunu söylüyor’ ama biz nerede olduğunu bilmiyoruz. Ali isimli bir adam. Bizi yönlendirdi. Hatay’a gidin dedi. Orada sizi karşılayacaklar. İbrahim ve Hasan isimli iki kardeş adam bizi karşılayacakmış. Bunlar parayla içeriye adam sokuyorlarmış. Reyhanlı Kuşaklı köyünde. Gittik biz adamların evinde kaldık, bizi misafir ettiler. Bu Ebu Şam dedikleri adam bize dedi ki, çocuğunuz burada. Bu adam çocuğumuzu bize gösterecekti. Ama biz oraya gidince, aralarında bir Arapça bir Türkçe konuştular. Daha sonra gittiler ve bize çocuğumuzu göstermediler. Şimdi İbrahim Abu Şam’a diyor ki, sizi istihbarata veririm, o çocuğu bana getirin. Ebu Şam’da bunları başları değil de bir şeyleri herhalde. Yalnız eve girince bütün telefonları kapatıyoruz. Kesinlikle kimseye ulaşılmıyor. Biz oraya gidince biri aradı. Bunlar konuştular ne konuştular anlamadım. İşine gelince Türkçe, işine gelmeyince Arapça konuşuyor. En son 3 hafta önce Perşembe günü gittik,” diyor.

Osman Söylemez her şeyin daha Ahmet Lisedeyken başladığını anlatıyor. Bir adamın sinsice oğluna sokulduğu, beynini yıkadığı feryat edercesine anlatıyor.
“Bu aslında ta lisede başladı. Ben Gölbaşı pazarcıyım. Ben yaz tatillerinde yanıma aldım birlikte çalıştık. Abdestli namazlı bir çocuktu.  Camiye gider gelirdi. Bu cami de Faysal Atik (Çakar)  isimli biriyle tanıştı. Terörle mücadeledeki soyadı Çakar. Bize ilk başta çok iyi yaklaştı. Lise 3. sınıftaydı tanıştığında. Bu çocuğumuzun beynini yıkadılar ve bu şekle geldi. Dekorasyoncuyum diyordu, pazarcıyım diyordu. Bizi kandırıyordu. Çocuğumuz en son Mamak, Emirler, Eryaman’da takılıyormuş. İhtiyarın yeri diye bir yerde toplanıyorlarmış. Aktarcı burası.

Ben kâğıt topladım, onun bunun çöplerini karıştırdım. Gidip tuvalet temizledim. Kapıcılık yaptım. Oğlumu ne sefillikle bu yaşa getirdim. Sen gel de bana sor. Ben kendim babasız büyüdüm. Kimseye imrenmesin diye kendim yemedim ona yedirdim. Ben kendime itfaiyeden alır kıyafet giyerdim, çocuklarıma mağazalardan alırdım ki, imrenmesin, onların yanında küçük düşmesin diye.  Bu bayram başımıza kara geldi.

Biz yavrumuzun gideceğini sezemedik. Bir değişiklik hissetmedik. Bize belirtmedi gideceğini. Biraz asabiydi o kadar. Okuluna gidip geliyordu. Üniversite birinci sınıf öğrencisiydi. Ama bize öyle güzel rol yapıyordu ki ya da biz inanıyorduk ki.

Çok çaresiziz. Kim ne derse onun peşine gidiyoruz. Karakola gidiyoruz, emniyete gidiyoruz, CHP’ye gidiyoruz, AKP’ye gidiyoruz. Ama elimizden hiçbir şeyden gelmiyor. Bir gidiyoruz umutlanıyoruz, aynı bir çocuğun eline şeker verirler de sevinir ya aynı öyle ama sonra bir bakıyorsun ki boş çıkıyor. İşimizi gücümüzü bırakıyoruz burada, hadi Hatay’a, Reyhanlı’ya. Bir ay çalışmadım. Sağa gittim sola gittim. Hani derler ya denize düşen yılana sarılır diye. Kim elini uzattıysa, ama iyi ama kötü hepsine uzandım.”

Allah rızası için oğlumu bana verin

Anne Kezban Söylemez ise, gözyaşları içerisinde; “Oğlumu istiyorum ben.  Üniversiteye yeni başlamıştı. Faysal denen adam kanına girdi. Oğlum bizden yavaş yavaş koptu. Bana kıyamazdı. Kandırıldı oğlum benim. Biz ne zorluklarla büyüttük. Ben aç yatıp onu doyurdum. Giymedim giydirdim. Bizim Cihatla filan işimiz yok. Oğlumu kandırdılar,” diyor.

Acılı Anne gözyaşları içinde oğlunu istiyor. “ Allah rızası için oğlumu verin bana” diyor.

“Ben oğlumun dönüp gelmesini istiyorum. Bizim her gün evimizden bir cenaze çıkıyor. Her gün ölüyoruz. Benim 4 yaşında bir çocuğum var, onunla bile ilgilenemiyorum. Çocuğum her gün ağabeyim gelsin diye dua ediyor. Ağabeyin askere gitti diyoruz. Ailesine bağlı bir çocuktu. Hele ki beni çok severdi. Anne der başka bir şey demezdi. Bana bir poşet dahi kaldırıp attırmazdı. Senin belin ağrıyor diye. Benim için ölürdü. Benim dünyam karardı artık hiçbir şeyle bağlantım kalmadı. Ben onu ne yokluklarla büyüttüm.  En son aradığında, “ Anne senin duymak için aradım. Benim canım ciğerimsiniz” dedi. Bir daha aramadı,” diyor.


Gençleri kandırıp ölüme götürüyorlar



Selefi gruplar dini inançları güçlü olan gençleri, Allah için Cihat etmeleri gerektiği konusunda kandırarak, bir başka ülkenin halkını katletmek için, eğitip, silahlandırıyor ve eylem yaptırıyorlar. Son dönemlerde yaklaşık 600 gencin bu yolla kandırılarak, Suriye’ye götürüldüğü, bir kısmının oradaki çatışmalarda öldüğü belirtiliyor. Özellikle Konya, Kayseri ve Ankara’dan kandırdıkları gençleri, önce, İdlib yakınlarında oluşturdukları kamplara götürüyorlar ve telefonlarına el koyarak, kaçmalarını ve aileleri ile iletişim kurmalarının engellendiği iddia ediliyor. Bu gruplara katılan gençlerin, isteseler bile geri dönüşlerine izin verilmediği, yeni yeni eylemlere girmeleri için zorlandıkları ifade ediliyor.

İslami Sivil Toplum Örgütleri aracılığı ile gençlere ulaşan Selefi grupların, AKP hükümeti tarafından Suriye de ki İslami terör gruplarına destek vermeleri için teşvik edildiği belirtiliyor. Özellikle Konya merkezden bu organizasyonların yapıldığı belirtilirken, diğer illerden kandırılan gençlerinde Kayseri de toplanarak buradan Önce Hatay Reyhanlı ilçesine sonrada, sınıra yakın yerlerde oluşturdukları askeri kamplara götürdükleri iddia ediliyor.

Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun İslami STK’ların temsilcileri ile Konya da bir toplantı yaptığı, Suriye de sürdürülen savaşa, maddi, manevi ve fiili destek istediği belirtiliyor. Davutoğlu’nun Suriye de sürdürülen savaşa destek olacak kurumların devletin her türlü katkıyı vereceğini söylediği belirtilen toplantıdan sonra Suriye ye giden geçlerin sayısının arttığı iddia ediliyor.




12 Ağustos 2014 Salı

KAZANMALIYIZ!







KAZANMALIYIZ!

Erdoğan Cumhurbaşkanı olarak Çankaya’ya çıktı. Kazanmak için her yolu deneyen ve kendi kurtuluşunu Çankaya’ya çıkmak olarak gören Erdoğan, seçmen algısını bilinçli olarak “kazanacak” noktasında odaklandırarak, sandığa gidişleri önemli ölçüde biçimlendirdi. 55 milyon 700 bin seçmenden yaklaşık 15 milyonu sandığa gitmeyerek, sonucu belli olan bir seçimde malzeme olmamayı yeğledi. Tüm bunlara sonuna kadar hunharca kullanılan devlet olanakları ve medya gücü de eklenince sonuç kaçınılmaz olarak, önceden biçimlenen “kazanacak” algısına oturdu.

Erdoğan karşısında oluşturulan cephe sıkı örülemedi ve Erdoğan’ın önün alınmasının Türkiye’nin ve bölge ülkelerinin geleceği açısından taşıdığı önem anlatılamadı. İdeal Cumhurbaşkanı tartışması, ülkenin ve bölgenin geleceğinin önüne konuldu. Oysa bölge kan gölüne çevrilmiş, ülkemiz gerici terör ve katliamların hedefine oturtulmuş konumdayken, öncelikli görev, AKP’nin ve Erdoğan’ın durdurulması olarak alınmalıydı.

AKP’nin “kazanacak” eksenine oturttuğu algı operasyonu tuttu. Karşısında kim aday olursa olsun sonuç çok değişecek gibide değildi. Toplumu AKP ve Erdoğan’ın yarattığı tehdit ve bölgede akıtılan kandan birinci dereceden sorumlu olarak gösterecek bir karşı hat oluşturmadan da başarılı olma şansı yoktu gibi görünüyor.
Erdoğan karşıtlarının başarısızlığı üzerine başarısını oturtuyor. Bu dünde böyle oldu, bu günde böyle. Büyük ihtimalle yakın zamanda da gerçekleştirilecek seçimlerde benzer yöntemi kullanarak, karşıtlarının başarısızlıklarından başarı çıkartmayı deneyecek.

(Bu gün Kılıçdaroğlu’nun Genel başkanlıktan çekilmesini ve kurultaya gidilmesini isteyen CHP’li bir gurup milletvekili, yaşanılan sonucun alınmasına katkı sunmuş vekillerdir. Parti kararına rağmen kendi bölgelerinde çalışmayan, aksine söylediklerinin çıkması için karşı bir çaba gösteren bu vekillerin parti içinde varlıkları CHP için ciddi bir sorundur artık. CHP’yi parti görünümünden uzaklaştırmaktadır.)

CHP silkelenmeli. Bu doğrudur. Öncelikle de her fırsatta kendi Genel Başkanlarına karşı dirsek dönen ve başarısızlığı için azami gayreti sarf eden bu vekillerden kurtulmakla başlamalıdır. Sonrasında ise parti kurumlarını kendi tüzüğüne uygun olarak istisnasız çalıştırmaya ve yüzünü sola, sosyal demokrasiye, değişime dönmelidir.

Değişim söylemi ve içeriği;  yıllardır bu kavramı sahtece kullanan, tüm yalanlarını bu söylemin altına gizleyen AKP’den alınarak, gerçek bir değişimin sahiplerince kullanılmak üzere siyasal bir çizgi oluşturulmalıdır. Türkiye’nin gerçek anlamda bir reforma ihtiyacı vardır. Yaşamın her alanında yenilenme ve değişim gereklidir. Özellikle AKP iktidarının sistemde ve toplumda yarattığı tahribatlar bu değişim ve yenilenme politikalarla kitlelere mal edilmeli, bir umut, bir amaç ve bir siyasal iddia yaratılmalıdır.

Türkiye’nin reformist bir halk hareketine ihtiyacı vardır. Gerçek anlamda yaşadığı süreçten ve sistemden rahatsız olanların, geleceklerini bulabileceği, özgürlüklerini yaşayabileceği sosyal ve siyasal bir hareket yaratılmalıdır.

Türkiye 10 ay sonra AKP ve uzantılarıyla yeni bir hesaplaşmaya girecektir. Önümüzdeki 10 yılı belirleyecek bu hesaplaşmaya hazırlıklı olmalıyız. Suriye’de, Irak’ta, Filistin’de, Mısır’da ve Libya’da dökülen yüzbinlerce kandan bir biçimde sorumlu olan, Suriye’de özellikle katliamları yapan küresel cihatçı güçlerin suç ortağı olan 

AKP iktidarından kurtulmak için harekete geçmeliyiz.

Tarihte bir ilk daha yapıp, yalanla, dolanla ve algı operasyonlarıyla Çankaya’ya oturan Cumhurbaşkanını, oturduğu yerden,  günü bitmeden indirmeyi hedeflemeliyiz.

Öncelikle bize yaşamı zindan eden, özgürlüklerimizi sınırlayan, hukuku yok eden, çocuklarımızı katleden, bölge ülkelerinde mezhepsel nefretle katliamlara ortak olan ve çocuklarımızın geleceğini tehdit eden bu iktidardan kurtulmalıyız. SOLUKLANMALIYIZ. Soluklanabileceğimiz bir ortam yaratmalıyız. Tüm bölgeye ve ülkemize musallat olan gerici, ruh hastası, insanlık düşmanı  cihatçı katliamcılardan kurtulmak ve nefes almak zorundayız..

Yeni bir Türkiye için biz yola çıkmalıyız. Gerici, faşist, mezhepçi ve katliamcı bu iktidardan kurtulmak öncelikli siyasal hedefimiz olmalı. Bu kaygıyı bizimle paylaşan her toplumsal güç ile yan yana gelerek, ortak düşmana karşı birlikte mücadele etmeliyiz. Unutmamalıyız ki AKP iktidarı bize düşmandır, güzele düşmandır, insana düşmandır, özgürlüğe düşmandır, barışa ve huzura düşmandır.

Ya içindeyizdir çemberin ya da dışında. Karar vermeliyiz. Ve

KAZANMALIYIZ…

1 Ağustos 2014 Cuma

Çocuklar ölmesin diye!


Soluklanmayı seçmeliyiz ve cinayetlere dur demeliyiz.

Seçime 10 gün gibi bir süre kalmıştır. Bu süreçte insanlarımız geleceklerine, Türkiye’nin ve bölge ülkelerinin geleceğine ilişkin karar verecekler.

AKP iktidarının 12 yıllık sürecinde ülkemizin ve bölgemizin geldiği noktayı dikkate aldığımızda, bu seçimler de Türkiye halkı ya soluklanmayı ya da kavgayı, çatışmayı ve yeni cinayetleri seçecektir. Cumhurbaşkanlığını da ele geçirmiş bir Erdoğan bölgede ve ülkemizde çok daha pervasızlaşacak ve yeni çatışmaları, katliamları zorlayacaktır.

Erdoğan’ın Başkanlık özlemi içerisinde çıkacağı Cumhurbaşkanlığı makamı ile ülkemizi hızla orta doğu batağına götürecek ve katliamlar, cinayetler ülkesi haline geleceğiz. Bölgemizde yeni çatışmalara, ayrışmalara ve mezhepsel katliamlara zemin hazırlayacak ve tekli yaşam tarzının tüm topluma dayatılarak, ülkemiz kimliksizleştirilecektir.

Bu seçimler de sadece bir cumhurbaşkanı değil geleceğimizi de seçeceğiz. Türkiye’nin yakın süreçteki yerini, konumunu, toplumsal ve kültürel dokusunu, bölgemiz için barışı belirleyeceğimiz bir seçim olacaktır.
Biz ideal cumhurbaşkanı seçme lüksüne sahip olduğumuz bir süreci yaşamıyoruz. Biz yaşamın tüm alanlarında kendini dayatan, demokratik her türden yaşam alnını soluksuz bırakan, bölgemiz kan gölüne çeviren bir anlayıştan,  bir felaketten kurtulmak için bir fırsatı kullanmaya çalışıyoruz.  Demokratik değerlerimizi, en geri noktada bile sahiplenme adına bir iktidardan kurtulmak için seçime gidiyoruz.

Mezhepsel bir iktidarın insanlık dışı kavgalarla, katliamlarını önlemek için bir seçime gidiyoruz.
Kim daha ideal cumhurbaşkanı olur sorusuna değil, Türkiye AKP ve Erdoğan iktidarından nasıl kurtulur ve soluklanır sorusuna yanıt arayarak tavır almalıyız.

Bir suç iktidarı olan AKP’yi yan yana tutan harç, işledikleri suçlardır, cinayetlerdi. AKP iktidarında, Polisler suç işlemiştir, yargıçlar suç işlemiştir, askerler suç işlemiştir, MİT suç işlemiştir, Banka müdürleri suç işlemiştir, Rektörler, bürokratlar, Valiler vb. hemen herkes suç ortağı haline dönüşmüştür. AKP adeta bir suç örgütüdür. Yargılanma korkusu bunları birbirine bağlıyor.. Yıkılıyor korkusu ise çözecektir. Herkes yargılanma telaşı ile can derdine düşecektir. AKP böylesi bir süreçle çatırdayacak ve lime lime olacaktır. İşledikleri tüm suçlarının hesabını Türkiye ve bölge halkına verecektir.

Tüm bunlar için şuna buna bakmadan, Erdoğan’a seçimi kaybettirecek adaya oy vermek gerek. Sevip sevmediğimize bakmadan, AKP iktidarını sarsmak için Erdoğan’ın karşısında ki güçlü adaya,  oy vermeliyiz.

Ben hiçbir siyasi hesap gözetmeksizin,  çocuklar ölmesin diye, bölgemizde yeni katliamlar yaşanmasın diye, gerici terör örgütleri yeni katliamlara ve cinayetlere girişemesin diye oyumu Ekmelettin İhsanoğlu’na vereceğim.