18 Şubat 2012 Cumartesi

AKP TİPİ İLERİ DEMOKRASİ


12 Eylül askeri darbesi gözaltılar, tutuklamalar ve hukuksuz yargılamalarla bu gün bile tartışılmaktadır. Demokrasi tarihinde kara bir leke olarak yazılan bu süreçle daha hesaplaşılmadan, AKP iktidarının ileri demokrasi söylemiyle gerçekleştirdiği gözaltı ve tutuklamalar yeni bir baskı süreci olarak Türkiye’nin gündemine oturdu.
Türkiye her gün yeni bir operasyon haberiyle uyanır oldu.  AKP iktidarının soruşturma, gözaltı ve tutuklamalar siciline bakalım.
Adalet Bakanlığı Adli İstatistik Müdürlüğü'nün verileri göre, 2010 yılına, hakkında ceza soruşturması açılan şüpheli sayısı 4 milyon 653 bin 503 kişi. 12 Eylül askeri darbesi sürecin de bu rakam 1 milyon 683 bin kişi idi. Darbe döneminden tam 4 milyon kişi daha fazla soruşturmaya maruz kalmış.
Gözaltı sayısında da AKP iktidarı darbecileri sollamış görünüyor.
Türkiye Barolar Birliği’nin hazırladığı Tutuklama Raporu’na göre “ AKP’nin iktidarda olduğu son 7 yılda, cezaevlerindeki tutuklu sayısının hükümlü sayısını aştığını ortaya koydu. Son yedi yılda cezaevlerindeki toplam tutuklu sayısı 338 bin 520 iken, hükümlü sayısı 266 bin 986 olarak hesaplandı.

12 Eylül 1980 de bu rakam 230 bin kişi idi. AKP iktidarı son 7 yılda darbe döneminin gözaltı sayısını neredeyse ikiye katlamış görünüyor.

Her geçen yıl artan oranda soruşturma ve gözaltı sayısına tanık oluyoruz.

Mazlum-Der ‘in 2011 yılı hak ihlalleri raporuna göre ise (sadece ifade özgürlüğü çerçevesinde) geçen yıl gözaltına alınan şüpheli sayısı 34 bin 947 en son 2010 yılı sonuna ait rakamları veriyor.

TBB Başkanı Ahsen Coşar raporun sunuşunda; “, “Tutuklama kararı, adli yargılama hakkı ile doğrudan ilişkili ve yine ceza değil bir önlem, kural değil bir istisna olduğu için son derece dikkatli biçimde verilmesi gereken bir yargı kararıdır.

 Ne yazık ki, ülkemizde mahkemeler tarafından çok sık ve çoğu zamanda keyfi olarak verilmekte, tutuklama kararları, istisna ve önlem olmaktan çıkarak kural ve hatta cezaya dönüştürülmektedir” dedi.

Raporda, “Son yedi yılda Türkiye’deki cezaevlerindeki toplam tutuklu sayısı 338 bin 520, toplam hükümlü sayısı ise 266 bin 986 olarak hesaplandı. Cezaevlerindekilerin yüzde 56′sı tutuklu konumunda bulunuyor.”  Dünya standartlarında tutuklu ve hükümlü oranlarının “üçte bir tutuklu, üçte iki hükümlü” olarak belirlendiğine dikkat çekilen rapora göre, 2000 ile 2010 yılları arasında Türkiye’deki cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlü oranları ve yüzdeleri şöyle:

 Yıllara Göre Tutuklu ve Hükümlü Oranları

 Tutuklu Hükümlü

 Yıl Sayı Pay(%) Sayı Pay(%) TOPLAM

2000 24.657 49,5 24.855 50,5 49.512

 2002 28.550 48,0 30.637 52,0 59.187

 2004 31.920 55,0 26.010 45,0 57.930

 2005 31.012 55,5 24.858 44,5 55.870(*)

 2006 44.141 63,0 26.336 37,0 70.277

 2007 53.229 58,5 37.608 41,5 90.837

 2008 56.830 60,0 37.584 40,0 94.409

 2009 60.606 52,0 56.084 48,0 116.690

 2010 60.782 51,0 58.506 49,0 119.288(**)

DİHA’nın haberine göre, Adalet Bakanlığının açıkladığı istatistiklerde, 31 Ocak 2012 itibariyle cezaevlerinde bulunan tutuklu, hükmen tutuklu ve hükümlü istatistiklerini açıkladı. İstatistiklere göre, cezaevlerinde tutuklu sayısı 36 bin 868 olurken, hükmen tutuklu sayısı 18 bin 540, hükümlü sayısı ise 75 bin 909 oldu. İstatistiklere göre cezaevlerinde bulunan hükümlü, hükmen tutuklu ve hükümlü sayısının toplamı ise 131 bin 317 oldu.
İstatistiklere göre, cezaevlerinde bulunan 36 bin 868 tutukludan,
30 bin 750'sinin adli tutuklu, 4 bin 450'sinin "terör" tutuklusu,  bin 121'inin "Çıkar amaçlı suç örgütü mensubu" olmaktan tutuklu,  387'sinin ise "Suç grubu bilinmeyen" tutuklular olduğu belirtildi.
 Aynı istatistiklere göre cezaevlerinde bulunan 75 bin 909 hükümlüden ise 70 bin 522'si adli,  3 bin 771'i ise "terör" suçundan hüküm giymiş kişilerden oluştu.
Türkiye geneli 131 bin 317 tutuklunun 118 bin 934'ü adli suçlardan oluşurken, 8 bin 671'i "terör",       2 bin 200'ü "Çıkar amaçlı suç örgütü",  bin 512'si ise suçu bilinmeyen grupta yer aldı.  Cezaevlerinde bulunan, 36 bin 868 tutukludan 33 bin 195'i erkek,  bin 725'i kadın,  bin 948'i ise çocuklardan oluştu. 18 bin 540 hükmen tutuklunun ise 17 bin 698'i erkeklerden,  649'u kadınlardan 193’ü ise çocuklardan oluştu.
Cezaevlerinde bulunan 75 bin 909 hükümlünün ise, 73 bin 336'sı erkeklerden, 2 bin 354'ü kadınlardan,  219'u ise çocuklardan oluştu. İstatistiklere göre, cezaevlerinden tutuklu, hükmen tutuklu veya hükümlü olarak toplan 2 bin 360 çocuk bulunuyor.

Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü'nün Ocak ayı istatistiklerine göre cezaevinde 131 bin 317 kişi bulunurken,  bu sayı bir önceki ay 128 bin 604 idi. 1 aylık süre içerisinde cezaevlerinin doluluk oranında yaşanan artış ise 2 bin 713 oldu.  Cezaevlerinde doluluk oranı Eylül ayında 126 bin 657 kişi, Ekim ayında 127 bin 831 kişiye ulaşmıştır. 2012 yılı Ocak ayında ise bu rakam aynı artış hızıyla 131 bin 317 kişiye ulaşmıştır.

12 Eylül darbe sürecinde, 644 cezaevindeki toplam hükümlü ve tutuklu sayısı 52 bin kişi iken bu gün bu rakam 131 bin 317 kişiye ulaşmıştır.

 CHP Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk, TBMM Başkanlığı'na, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yanıtlaması istemiyle soru önergesinde;

 "Ülkemizde 2002 yılında toplam 59 bin olan tutuklu ve hükümlü sayısının iktidarınızla birlikte günümüzde 130 bine çıkması ve Türkiye'nin "büyük bir hapishaneye dönüştürülmesi' karşısında, bu durum, "ileri demokrasi' söyleminizle nasıl örtüşüyor?

 Dünyada tüm ülkelerin toplamı olarak bakıldığında terör gerekçesiyle tutuklu bulunan insan sayısı toplam 35 bin 117 iken, sadece Türkiye'de aynı gerekçe ile tutuklu olan insan sayısı 12 bin 897'dir. Türkiye'de terör örgütü üyesi suçlamasıyla tutuklu bulunan insan sayısının bu kadar fazla olması sadece ülkemizdeki terörün boyutuyla açıklanabilir mi? Yoksa bu sayının fazlalaşmasında, uluslararası kuruluşların da ifade ettiği gibi; siyasal iktidara muhalif tüm kesimlere, terörist veya terör örgütü üyesi gözüyle bakılmasının etkisi var mıdır?” diye dile getirdi.

BDP; KCK KAPSAMINDA 4BİN 183 KİŞİ GÖALTINA ALINDI  

BDP verilerine göre; son 6 ay içinde 4 bin 148 kişi gözaltına alındı, bunlardan bin 548 kişi tutuklandı.

BDP,  son süreç de yaşanan operasyonlar sonucunda, 2 il genel meclis başkanı ve 4 il genel meclis başkanvekili, 12 belediye başkanı, 8 belediye başkan yardımcısı, 2 belediye başkanvekili, 29 belediye meclis üyesi ve 2 eski belediye başkanının tutuklu olduğunu belirtiliyor.  5 milletvekillerinin tutuklu olduğunu belirten BDP 15 seçilmiş belediye başkanlarının ise yine tutuklu olarak cezaevlerinde bulunduğunu açıkladı. 

KCK operasyonlarında bu güne kadar toplam 4bin 227 kişinin gözaltına alındığını ve bunlardan 1806 tutuklanarak içeri atıldığını belirten BDP;” son bir ayda 332 kişinin tutuklandığına” dikkat çekiyor.










13 Şubat 2012 Pazartesi


ÖNCE ASTILAR  SONRA KİTABINA UYDURDULAR!

12 Eylül sonrasında Necdet Adalı, Mustafa Pehlivanoğlu ve Serdar Soyergin ‘in haksız, hukuksuz ve yasalara aykırı idam edildiği ortaya çıktı. Bu çocukların asıldıkları tarihte, Türkiye Büyük Millet Meclisi kapatılmış ve yetkilerinin Milli Güvenlik Konseyi (MGK) tarafından devralındığına ilişkin kanun çıkmamıştı. Dolayısıyla bu idamların MGK tarafından onaylanması hukuksuz, haksız ve yasadışıydı.

12 Eylül 1980 darbesi sonrasında çıkartılan, 27 Ekim 1980 tarih ve 2324 sayılı “Anayasa Düzeni Hakkında Kanun” geçici Anayasa hükmü niteliği taşıyordu. Yasa TBMM’nin yetkilerini Milli Güvenli Konseyi’nin, Cumhurbaşkanı’nın yetkilerini Konsey Başkanının kullanacağı, MGK’nın karar ve bildirilerinin Anayasaya aykırılığının öne sürülemeyeceğini hükme bağlıyordu.  Daha öncesinde de Milli Güvenlik Konseyi adına aynı gün 9 bildiri yayınlanmış ve bu bildirilerin tamamını MGK adına Kenan Evren açıklamıştı. 25. Eylül 1980 tarihinde ise “ Milli Güvenlik Konseyi İç Tüzüğü ”yayınlanmıştı.

12 Askeri darbesinden sonra çıkartılan ilk kanun 27 Ekim 1980 tarihin de  “Anayasa düzeni hakkındaki” 2324 sayılı kanundu.

27 Ekim 1980 tarihinde çıkartılan  “Anayasa Düzeni Hakkındaki Kanun ”un 2. maddesinde aynen şu denilmektedir.

“Anayasada Türkiye Büyük Millet Meclisine, Millet Meclisine ve Cumhuriyet Senatosuna ait olduğu belirtilmiş bulunan görev ve yetkiler 12 Eylül 1980 tarihinden itibaren geçici olarak Milli Güvenlik Konseyince ve Cumhurbaşkanına ait olduğu belirtilmiş bulunan görev ve yetkilerde Milli Güvenlik Konseyi Başkanı ve Devlet Başkanınca yerine getirilir ve kullanılır.”

Aynı kanunun 7. Maddesinde ise; “ Bu kanun Resmi Gazete’ de yayınlandığında, 12 Eylül 1980 tarihinden itibaren yürürlüğe girer.”

TBMM’nin yetkilerini, Milli Güvenlik Konseyi 27 Ekim 1980 tarihinde üstleniyor. TBMM’ye ait olan bu yetkiler arasında, Mahkemelerce verilmiş idam cezalarının onaylanması yetkisi de var. Olağan koşullarda, mahkemelerce verilen idam cezaları, Yargıtay tarafından da onaylanır ise son karar için TBMM’ye gelir. Türkiye Büyük Millet Meclisi bu kararları gündemine alarak oylar.  TBMM’ce onaylanan idam cezaları, uygulanabilir.

Milli güvenlik Konseyi bu üç gencin idam edilmesi kararını yetkisi olmadan vermiştir. MGK’nın yetkisiz olarak onayladığı bu üç idam “cinayet olarak “ nitelendirilmektedir. MGK,” İntikam duygusuyla önüne gelen ilk dosyaları”  yetkisi olup olmadığına bakmaksızın infaza yönelmiştir.

Necdet Adalı ve Mustafa Pehlivanoğlu 7 Ekim 1980,  Serdar Soyergin ’in ise 25 Ekim 1980’de gerçekleştirilen cinayetinden sonra, MGK geriye dönük anayasa değişikliği yaparak, idamları yasal hale getirmeye çalışmıştır.

Hiçbir hukuki yetkisi olmadan 3 gencin öldürülmesi cinayetine katılan herkes suç ortağı olarak ilan edilmesi gereği üzerinde durulmaktadır. Hukukçular, 12 Eylül hukuksuzluğunun bu olayla daha da öteye götürüldüğünü belirterek ,” İdamları izleyen Savcılar, Hakimler, Doktorlar, idam alanında yer alan askerler, gardiyanlar, ip çeken cellatlar ve kararı uygulayan adalet bakanlığının bu cinayetlerin failleri olduğunu” söylüyorlar.
ÖMER ÖDEMİŞ /YURT GAZETESİ