Fırtına gibi günler yaşıyoruz.
Her şey üst üste geliyor. Atık ölümlere, tutuklamalara ve seri operasyonlara
şaşırmıyoruz bile. Çivisi çıkmış bir düzlemde, dik durmaya çalışıyoruz.
Her kesimden terörist üretmeye
başladı, özel yetkili savcılar. Generalinden, gazetecisinden, akademisyenlere
kadar toplumun değişik kesimleri, bir ömür bekledikten sonra birden bire
terörist olmaya yöneliyor. Terörist
milletvekillerimiz var, sokak yüzü
görmeden, içerde yatıyorlar. Gazetecilerimiz içerden gazete çıkarmaya
başladılar. Uçaklarımız yine kendi topraklarımızı bombalayıp, kendi
insanlarımızı öldürüyor. Muhalif Parti genel başkanları özel yetkili savcılarım
kıskacı altında. Hemen herkes, bir biçimde terörize edilerek, toplumdan
soyutlanmaya, sindirilmeye ve içeri tıkılmaya çalışılıyor.
Meğer hepimiz teröristmişiz… Bunu
ben çok önceden biliyordum, ama artık yalnız değilim. Bu kavram bizim sırtımıza
yıllar öncesinden yapıştırıldı.
Özel yetkili savcıların ruh hallerini çok merak ediyorum. Gerçi tecrübelerim var bu konuda. Askeri mahkeme savcılarını tanımıştım yıllar öncesinde. Sıkıyönetim mahkemelerinde, çatık kaşlarıyla alttan bakan, sert görünüşlü, alaycı insanlardı. Öyle bir bakışları vardı ki, hem karşısındaki insanı aşağılar hem de, yaşamın benim elimde der gibi, alaycı bakarlardı. Apoletlerini kimlik gibi taşırlardı omuzlarında.
Ürkerdik.
Şimdinin özel yetkili savcılarının da pek farkları yok. Yine aşağılar gibi bakıyorlar, yine alaycılar ve yine yok yerden suç üretmek için yoğun çaba içerisindeler. Ve hiçbir dönem olamadıkları kadar pervasızlar.
Terör tanım olarak şiddeti
içerir. Sözlük anlamı, korku ve panik yaratmak amacıyla şiddet eylemlerine
başvurmak olarak geçiyor. Yani eylem olmadan, hiçbir yasa terörden
bahsedemiyor. Terörist örgüt ise bizim yasalarımıza göre bile, şiddet eylemi
amaçlı yan yana gelerek ve eylemlerde bulunarak, devleti yıkmaya teşebbüs etmek
olarak tanımlanır. Diğer bir ifade ile eylem olmadan, suç da olmuyor. Bahse
konu eylem ise şiddet içermeli…
Hatta tek başına eylem de
yetmiyor. Eylemlerin seri olması ve ele geçirilen silahlarında teşebbüsü
gerçekleştirmeye dönük yeter miktar ve sayıda olması gerekiyor. Bir dizi
eylemler olmalı, bu eylemleri yapan militanlar olmalı ve bu militanların
yanlarında da yeterli miktarda askeri mühimmat olmalı.
İnternet sitesi kurarak, yazı
yazarak, ya da gazete, dergi çıkartarak terörist olunamıyor. Ya da olunmaması
gerekiyor. Elde silah ya da bomba kullanmadan, sağı solu kurşunlamadan,
bombalamadan, terör eylemi yapılamıyor. Çağdaş hukuk bir yana bizim kendi
hukukumuza göre de durum aynı. Aynı ama ya uygulama?
Her olaydan terörist çıkartmaya
dönük. Pankart açan gençlerde, yumurta atan öğrencilerde, yazı yazan gazetecilerde,
ders veren profesörlerde, Genelkurmay başkanı generallerde, emekli asker ya da
bürokratlarda terörist olabiliyor.
Ne ilginçtir ki, yaşamın hemen
her alanında bu kadar yoğun terörist var iken, ortada tek bir eylem yok. Devlet
şiddeti dışında ( 30 yılı aşkın
süredir yaşanan özgün sorundan kaynaklı şiddeti dışarda tutarsak) şiddet eylemine de rastlayamıyoruz.
Diğer bir ifade ile iyi ki bizim
teröristlerimiz iyi ve eylemsiz. Toplum olarak şanslıyız yani. Eylem bile
yapmayan- yapamayan teröristlere sahibiz. Birde düşünsenize, Genelkurmay
başkanınız, terör örgütü adına eyleme kalkışsaydı. Ne olurdu o zaman halimiz.
Elde tonlarda mühimmat ve göreve hazır binlerce militanla, nefes aldırmalardı
bizlere. Ya Deniz Kuvvetleri komutanı
elindeki silahları kullanarak, eyleme geçme kararı verseydi, maazallah, sahil
kentlerimizi gemilerle döverlerdi… Ya da Balbay, intihar eylemine kalkışsaydı,
Başbakanlık konutunda ya da çok daha önemli bir noktada. Haberal, gelen hastaları
zehirleseydi. Ya da Ahmet Şık bir deste kalem alıp, uçlarını iyice açıp, ilk gördüğü Bakanın ya da Başbakanın üzerine
kurşun gibi fırlatsaydı…
Yok yok. Hakkını vermeli.
Bizim teröristlerimiz, uysal, eylemsiz, akıllı, bilgili, bilinçli, akademik ve sorumluluk sahibi…
Hadi yine şanslıyız. Adam gibi teröristlere sahibiz…