27 Şubat 2014 Perşembe

Yarın Geç Olmadan

TEHDİT KAPIMIZDA

Her gün yeni operasyonlarla uyanıyoruz. Sivil dikta rejimi adım adım yaşama geçiriliyor. AKP ilk kez açık açık gerçek yüzünü göstermeye ve toplumun üzerine kâbus gibi çökmeye başlamıştır. Cezaevleri insanlarla doldu. Devrimci demokrat, ilerici, aydın muhalif kim var ise, potansiyel tehdit olarak görülüyor ve hızlı bir operasyonla içeri atılıyor.
 
Darbe dönemlerinin Askeri mahkemelerinde suçlamalar için, ağırlıklı olarak işkence altında alınmış sanık ifadeleri kullanılırdı. Özellikle işkence de çözülmüş insanların, diğer insanlar için verdikleri ifadeler delil kabul edilir ve cezalar buna dayanılarak verilirdi. Binlerce insan bu hukuk dışı yöntem kullanılarak, onlarca yıla varan hapis cezalarına çarptırıldılar. Birbirlerini bir biçimde tanıyan insanlar, böylesi bir yakalanma da ciddi kaygılar taşımaya, işkence altında ki kişinin direnç gücene ve o an aklına gelmesine bağlı olarak, korkmaya ve kaçmaya başladılar.
 
Şimdi aynı şey, dinlemeler, teknik takip, gizli tanıklar ve imzasız ihbar mektuplarıyla yapılıyor. Önce suçlanacak kişi belirleniyor sonrasında yoğun bir çabaya girerek o kişiyi suçlayabilecek, takibatlar başlıyor.  Birden imzasız ihbar mektupları, gizli tanıklar çıkartılıyor ortaya. Şüphe tek başına operasyonlara başlamak için yetiyor. Sonrasın da  zaten uzun bir yargı süreci başlıyor. Siz derdinizi anlatana kadar yıllar geçiyor.
 
Bir biçimde tanıdığınız bir insanın telefonu dinlenmeye görsün, yaşamınız kararabilir. Bir gün kapınız çalınır ve olmadık zamanlarda yaptığınız telefon görüşmeleri, mailleşmeleriniz, msn konuşmalarınız, kalınca bir dosya olarak önünüze getirilir. Aradan ciddi bir zaman geçtikten sonra size sorulduğunda hatırlayamayacağınız pek çok konuşma metni karşınıza çıkar. Önce “ben gerçekten böyle bir konuşma yaptım mı acaba” diye düşünürsünüz. Yapmış olmalısınız, elde kapı dinleme tutanağı denilen bir belge vardır. Bocalamaya başlarsınız. Ne için konuşmuştunuz, hangi ortamda neden bu sözleri söylemiştiniz. Bunları bilmeniz çok mümkün olmamasına rağmen “doğrudur” demek zorunda kalırsınız. İşte bu dorudur demek zorunda kaldığınız her şey sizi bir mahkûmiyete götürür. Kurtulun, kurtulabilirseniz.

 
İşkence altında alınan ifadelerin delil olarak kullanılması ile özel yaşamınızın her hangi bir kesitinde konuşmalarınızın dinlenmesi ile elde edilen delil arasında hiçbir fark yok. Her ikisi de sizin iradeniz dışında, size tuzak kurularak elde edilmiş ve sizi mahvetmeye dönük belge olarak kullanılmak amacıyla oluşturulmuş şeylerdir.
 
Bu gün gizli tanıklar, ihbar mektupları, dinlemeler ve teknik izlemeler herkesin kâbusu gibi oldu. Konuşmaya korkuyoruz. Yazışmaya korkuyoruz. Yeni insanlar tanımaya korkuyoruz. Yeni  kavramlar kullanmaya bile korkuyoruz. Tam bir modern baskı süreci yaşıyoruz. Özgürlükler içerisinde, tutsağız. İnsan yaşamını kolaylaştırmak için geliştirilen teknolojilerin, insana dönmesi sürecini, bariz bir şekilde yaşıyoruz.
 
Yasal, yasadışı dinlemeler artık yaşamımızın bir gerçeği. Sistemin muhalif unsurları elimine etmek amacıyla kullandığı birer silah haline dönüştürüldüler. Her insan hakkında dinleme izlemelerden bilgi dosyaları oluşturularak, yeri ve zamanı geldiğinde kullanılmak üzere arşivlendiği bir süreci yaşıyoruz. Bu süreç nereye kadar gider bilemeyiz. Ancak hukuksal ve demokratik olmayan bu sürece karşı durmak gerekmektedir.

 
Mevcut iktidar, kişileri itibarsızlaştırma amacıyla da bu dinlemeleri kullanmakta ve kişinin özel yaşamını toplum önüne koyarak, kişi hak ve özgürlüklerini alenen çiğnemektedir. Mekanizma, ele geçirilen ve periyodik olarak bilgi ve sözde belge aktarılan, kimi medya organlarının harekete geçirilmesi ile çalışmaktadır. Bir sabah gazeteleri açtığınız da, bir telefon konuşmanız bir gazetenin manşetine düşüş olabilir. Bunu yapanlar, suç unsuru içermese bile, sizi toplum önünde itibarsızlaştırmak ve muhalif duruşunuzu zayıflatmak amacıyla itibarınıza yönelmişlerdir. Sonra çırpınıp durur, kendinizi savunma noktasına itilir ve muhalif kimliğinizden ve tavrınızdan uzaklaştırılırsınız.
 
Yoğun bir baskı süreci yaşıyoruz. Adına ileri demokrasi denilen bu süreçte, çok sistematik olarak bir denetleyici ve yaptırımcı mekanizma oturtulmaya çalışılıyor. Bütün bir toplum, bu yaptırımcı mekanizmanın kıskacı altına alınarak, denetlemeye, biçimlendirilmeye ve sisteme entegre edilmeye çalışılmaktadır. Bu gerçek anlamda faşizmdir.
 
İleri demokrasi ve özgürlükler aldatmacasına karşı, gerçek demokrasi için mücadele etmeli ve iktidarın gerici, faşist yüzünü teşhir etmeliyiz. Sadece kendine demokrat olan, sadece kendisi için özgürlük isteyen, kendisini onaylamayan herkesi yok etmeye, etkisizleştirmeye çalışan bu iktidarın gerçek yüzünü ortaya çıkarmalıyız.

Biz, ülkemizi seviyoruz.
Ve kendi ülkemizde onurluca ve özgürce yaşamak istiyoruz.
Bu ülkede ekmek için onur satılmasın istiyoruz.

Emeğin değeri ve onuru korunsun istiyoruz.
Yoksulluktan genç kızlarımız bedenlerini satmak zorunda kalmasın istiyoruz.
Gençlerimiz kokuşmuş kültür döküntüleriyle toplumsal değerlerimizden kopmasın istiyoruz.
Düşünen insanlarımız, bilim adamlarımız, yayıncılarımız, yazarlarımız cezaevlerine tıkılmasın istiyoruz.
Onlarca yıldır bir biçimde süren kirli savaşa son verilsin istiyoruz.
Yargısız infazlar ve cinayetler son bulsun istiyoruz.
Her kimlik kendisini özgürce yaşayıp, sahiplensin istiyoruz.
Gerici tehdit kapımızda görmeden, korkusuz ve özgürce yaşayalım  istiyoruz.
Hakkımız olan onurlu bir yaşamı istiyoruz.
Bunun için bıkmadan, yorulmadan, yılmadan, baskılara boyun eğmeden, mücadele etmeliyiz.
Artık vaktidir; Ayağa kalkmanın, yan yana gelmenin, sokağa inmenin.
Yarın çok geç OLMADAN

26 Şubat 2014 Çarşamba

Kendimden kaçıyorum!

 



 

KENDİMDE KAYBOLUYORUM!

Gecenin karanlığı yüreğime çöküyor. Yüreğime çöken karanlık değil de bütün bir yaşam sanki. Gün yıkılıyor… Ezilip kalıyorum altında. Umutlarımı, özlemlerimi dürüp yarına bırakıyorum. Yarın ulaşılmaz artık. Bu günde tükenip gidiyor…. Bambaşka günler arıyorum, kendimden başlayarak, her şeyi değiştirebilecek…

Silkelendim. Kuş gibi hafifim. Kendimle başbaşayım. Kendime dönüp, dünü bir tarafa bırakıp, bu günü yeni baştan yakalamaya çalışıyorum. Sızılar var yüreğimde, yaralar. Düne ait. Yaralarımı sarıp, sızılarımı dindireceğim. Dünü bir bütün olarak aşacağım. Duvarlar öreceğim kendime, sımsıkı duvarlar. Bir daha asla yaralanmayacağım…
Hiçlikte var olmak mümkün mü?

Hiçlik..
Hiç olmak…
Hiçleşmek..

Yetememek. Kendine, doğrularına, zamana ve yaşama yetememek. Hiçlik bu olsa gerek. Kaybolup gitmek. İddiasız kalmak.. Direnememek. Sonuçta da teslim olmak. Yaşamın önüne düşmek, belki de sürüklenmek…
Bir insanın kendisine yapabileceği en ağır hakaret bence hiçleştiğini kabul etmesidir. 
Direncini kaybetmesidir.

Geceye dönüyorum, sessizliği dinleyerek, kendime ulaşmaya çalışıyorum.. 
Kentin ışıkları tek tek sönüyor. Ben ve koca kent yalnızlıkta buluşuyoruz.
Kent sessizleşiyor ben hüzünleniyorum.
Ne yaşamlar gizliyor diye düşünüyorum, karanlığa bürünen kentin.

Gece kendini dayatıyor.

Ben gecede kaybolup, kendimi ıssız sokakların sessizliğine bırakıyorum.

Kendimden kaçıyorum….