Toplumsal barış kavramı son
dönemlerde oldukça sık kullanılmaya, tıkanan sürecin aşılmasında önemli bir
argüman olarak seslendirilmeye başlandı. Çatışmaların yoğunlaştığı her süreçte,
toplumsal barış ve demokratik çözüm adı altında yine barış talebi gündeme
gelmektedir. Uzunca yılları bulan, taraflardan hiç birinin diğeri üzerinde tam
bir etkinlik oluşturamadığı bir süreçte, barış talebinin yükselmesi olağan bir
durumdur.
Barış çatışmanın var olduğu
koşullarda ancak söz konusu olabilir. Çatışan taraflar vardır ve bu çatışma,
tüm toplumsal yaşamı olumsuz olarak etkilemektedir. Barış bu anlamda,
çatışmanın sonlandırılması amacıyla kullanılmaktadır.
Çatışan güçlerden hiç birisi, bir
diğerinin üzerinde, çatışmaları sonlandırılacak boyutta bir etkinlik ve
üstünlük sağlayamaması durumunda barış koşulu olgunlaşır.
Barış durumu aslında bir denge
durumudur. Çatışan güçler, değişik çatışma evrelerinde, birbirlerinin üzerinde
tam bir tahakküm sağlayamaması, bir gücün karşıt gücü, güç olmaktan
çıkartamaması durumu, barış durumudur.
Çatışma, karşıt güçlerin, kendi
doğrularını, birbirilerinin üzerinde etkin kılma adına yaptıkları bir eylemdir.
Çatışma, çatışan güçlerin, çatışabilecek denklikte, karşılıklı bir güç savaşını
belli bir süre götürebilecek bir etkinlikte olmaları durumunda ancak var
olabilir.
Toplumsal barıştan bahsedildiği
noktada, toplumsal bir çatışma vardır demektir. Toplumun bütününü etkileyen,
kendi standardında varlığını sürdüremiyor olma durumunda bir toplumsal
çatışmadan bahsedilir. Toplumsal çatışmadan bahsedildiğinde, toplumun her
kesiminin birbirisiyle çatışması demek değildir. Toplumun tamamını etkileyen,
nitelik olarak toplumsal olan çatışma demektir.
Toplumsal barış, toplumsal çatışmanın
sonlandırılması ve toplumun tamamının çatışmasız bir biçimde, yaşamını
sürdürebilme koşullarına sahip olması demektir.
Çatışan güçlerden birisi,
diğerinin üzerinde tam tahakküm kurması, veya çatıştığı gücü yok etmesi dudumu
başka bir durumdur. Böylesi bir durumda barışa ihtiyaç yoktur. Zaten çatışan
güçlerden birisi, bir diğerini hareketsiz kılmış, çatışmayı sürdüremez duruma
getirmiş ise, çatışmayı var eden sorunu başka bir yöntemle çözmüş olur. Böylesi
bir koşulda da barışa artık ihtiyaç kalmamıştır.
Barış, çatışan güçlerden
birisinin diğer güçler üzerinde belirleyici bir etkinliği var ise, güçlü olan,
çatışan ve güçsüz olan diğer güçleri hırpaladığı, ezdiği, soluksuz bıraktığı
koşullarda söz konusu olamaz. Böylesi koşullarda barış talebi bile seslendirilemez.
Çatışan her iki tarafta barışı seslendirme durumunda olamaz. Güçlü olan zaten
süreci belirlediği için, barışa ihtiyaç duymaz, kendi doğrularını kabullendirme
yoluna gider, Zayıf olan ve hırpalanan kesim ise, barış isteyecek psikolojik
gücü bile kendisinde bulamaz. Böylesi bir durumda barış talebinin
seslendirmesi, teslimiyet olacağı için, çatışan ve güçlü olanın yaptırımını
kabullenmiş olacaktır.
Her iki durumda da olacak şey
barış değildir. Barış, ancak ve ancak, çatışan tarafların birbirileri üzerinde
üstünlük sağlayamaması durumunda ortaya çıkar. Bir denge durumudur. Çatışan
taraflar, pek çok yöntem kullanarak birbirlerinin üzerinde etkinlik sağlamaya,
birbirlerini hareketsiz bırakmaya çalışmışlar, ancak bunda başarılı
olamamışlardır. Çatışmayı sürdürmek artık bir kazanım sağlamayacak noktaya
gelmiştir. Çatışma, çatışan tüm tarafları yok etmeye, tüketmeye başlamıştır.
Süreç tıkanmış ve çatışma bir yöntem olarak yaşanılan konjonktürde tıkanmayı
aşacak bir yöntem olmaktan çıkmış ise artık barış zamanıdır.
Toplumsal barış ancak böyle
sağlanabilir. Çatışan toplumsal güçlerden biri, diğerini yok ederken, barıştan
söz edilemez. Güçlü olan belirleyicidir ve kuralları kendisi koymak
isteyecektir. Güçsüz olan, çatışmayı sürdüremeyeceğinin kısa sürede farkına
varacak ve güçlü olan bir biçimde süreci belirleyecektir.
Barış demek, barışmak demek
değildir. Çatışan, karşıt güçlerin, birbirlerinin varlığını ve yaptırım gücünü
kabul etmesi demektir. Karşıtların çatışılan noktada, birbirlerini kabul etmesi
demektir.
Kaçarı yok…