19 Haziran 2014 Perşembe

12 EYLÜL DE BANA KAÇ KİŞİ İŞKENCE YAPTI


Aklıma geldi, düşündüm.

Acaba 12 Eylül darbe sürecinde, devlet adına bana, kaç kişi işkence yaptı?
Günlerce, hemen her ayrıntıyı belleğimde canlandırarak, bir liste oluşturmaya çalıştım…

Birlikte bakalım..

1981 Haziran….
Öğrenciyim ve yaşım daha 19…
Gece yarısı evimiz basıldı ve yaklaşık 10 kişilik bir polis timi tarafından dövülerek ve sürüklenerek gözaltına alındım… 12 Eylül de bana işkence yapanlar İlk adımda, kimliği belirsiz 10 kişilik polis timi…

Emniyete götürülüp, dövülerek hücrelere atıldık… Hücrelerden sorumlu olan, soyadını bilmediğim Polis APDİ tarafından “neden geldin” dayağı yedim.

Sonra, sorgu ayları başladı.

Adana Emniyeti Gasp Masası amiri Baş komiser Necmettin ve 10-12 kişilik sorgu ekibi. 90 gün süren sorgu ve işkence.

Sorgucu Nevzat.Elazığlı polis. Acımasız...Canla başla çalışıyor, yorulmak nedir bilmiyordu. Devrimci katili.

İşkenceci polislerden ismini hatırlamakta zorlanıyorum. Ki çoğu zaten sahte isim kullanıyordu. Amca, Dayı, Patron gibi... Yinede isimlerini hatırladıklarım var mı diye çok düşündüm. Zaman pek çok şeyi yok etmiş. İsimler belleğimden silinmiş, ancak suretleri hala canlı.

12 EYLÜL 1981 yılında poliste işimiz bittiğinde, tutuklanarak Köprüköy Askeri Cezaevine götürüldük. Daha girişte saç kesme ile başladı işkence, koğuşlara verilene kadar 15 gün, hiç durmadan, aralıksız sürdü…
Sonra askeri koğuşlarda, askeri kurallarla yaşam başladı. Cezaevinin Müdürü Tanju isimli bir Yüzbaşı idi. Askerlerin adını bilmek çok mümkün değildi. Hatırladığım bir Trabzonlu bir asker vardı, ve marş söyletme seanslarında üzerimden inmiyordu.

Bu yakalanmam da, bir yıla yakın sürdü işkence. Sonra tahliye edildim.

Şimdi bu ilk yakalanmam da bana kaç kişi işkence yapmıştır diye, kaba bir hesap yapalım ve sonrasına geçelim…

Ev basıldığında döverek, parçalayarak bizi evden alan ekip, 10 kişi.
Neden geldin dayakçısı Apdi, etti 11 kişi.
Gasp masası amiri Necmettin, etti 12.
Sorgucu Nevzat, etti 13.
Üç ay boyunca üzerimden kalkmayan 10-12kişil sorgu ekibi, etti 25.
Askeri cezaevi Müdürü Tanju etti 26.
En az 25 askerlerden de, Askeri cezaevinde kesinlikle dayak yemişimdir.
Etti 51.

Ara toplamımız 51 işkenceci namussuz.

Geçiyoruz ikinci alınmama.


1894 yılı Eylül ayı yine.
İskenderun Mit’te görevli 3 polis beni alır almaz, üzerime çıkıp sıçrayarak, hareketsiz hale getirdiler. Sonra Adana polisi Komiser AHMET Ünal, Antakya ekibinde Komiser Cumhur, polis Kadir ve adını bilemediğim ve hatırlayamadığım 10-12 kişilik sorgu ekibi.

Emniyette bana işkence yapan TOPLAM Polis sayısı 15.

Sonra Adana Cezaevi.
Kapı altı. Hoş geldin dayağı. Baş gardiyan Mustafa Gezer ve bir gurup Asker gardiyan. Hücre; Gardiyan Mehmet Selçuk, Horoz, Ali Osman yine bir grup asker ve 15 gün süren hücre işkencesi.

1990 yılına kadar yaklaşık, Cezaevlerinde gardiyan ve asker operasyonlarında, en az 50 Asker-Gardiyandan dayak yemiş, işkence görmüşümdür.

Birde tüm bunlara, beni yargılayan ve hiçbir delil ve kabul olmadan,yalnızca vicdani kanata dayanarak! bana 14 yıl hapis cezası veren, 5 kişilik asker-sivil mahkeme heyeti eklemeliyiz.

Şimdi kabaca toplayalım.

1981 den elimizde 51 işkenceci vardı.
1984 den de en alt rakam olarak 75 kişi dersek...

Genel toplam 126 kişi.
Ve yaşamımdan giden 10 yıl.
Bu yalnız bana işkence yapanlar. Bu ülkede bir milyon insan, işkence tezgahından geçirildi. Toplam rakamı varın siz düşünün...

Bu traji- komik tabloyu neden oluşturduk?

Darbecilerden hesap soracaklarmış… Benim acılarım hesabı onlar soracaklarmış.

Neden?

Bizler bu acıları yaşarken, onlar neredeydi.

Bizler açlık grevleriyle, ölüm oruçlarıyla ve her türden direnişlerle soluklanmaya ve sesimizi duyurmaya çalışırken bu adamlar neredeydiler?

Bize yaşamak düştü ve biz bir biçimde yaşamayı yakaladık, ya ölen arkadaşlarımız…

Darbeciler kesinlikle bu yaptıklarının hesabını vermeliler. Yukarıda yaklaşık rakam ve hatırladığım kadarıyla isimlerini verdiğim ve şu an içi yaşayıp yaşamadıklarını bile bilmediğim, yaşıyor iseler, yaşları 70-80’e gelmiş insanları yargılamak mümkün mü?

Biz darbeciler yargılansın derken, 12 Askeri darbesinin siyasal olarak yargılanması ve tarihsel bir dönem olarak değerlendirip, o dönemde alınan tüm yargı kararlarının iptalinden bahsediyoruz.

12 Askeri mahkemelerince alınmış tüm yargı kararları hukuk dışı kabul edilerek, iptal edilmelidir. Bu karalara muhatap olanlar, tarih önünde hukuken, aklanmalıdır. Bu kararları alan anlayışın sorumluları tarih önünde mahkum edilmelidir.

12 Eylül ile hesaplaşmanın bizce anlamı budur.

Bunu ancak, gerçekten demokratik, özgürlükve eşitlikten yana sol bir iktidar yapabilir...

Acılarımızı pazarlamayın.

Biz acılarımızı, demokrasi mücadelesi ile taçlandırmasını biliriz!

13 Haziran 2014 Cuma

Irak Türkmenleri Şii oldukları için katlediliyorlar.






Yaklaşık iki sene önce  IŞID'ın saldırısına uğrayan Türkmen cephesi lideri ile görüşüştüm. Bana o gün anlattıkları bugün çok anlamlı olarak karşımıza çıkıyor. Tekrar okunması gerektiğini düşündüğüm için tekrar yayınlıyorum.
İbretle okunmalı.

Irak’ın unutulmuş Şii Türkmenleri

Irak’ta yaşayan ve sayıları 3 milyon civarında olan Türkmenler Türkiye’nin Irak politikasından rahatsızlar.

ÖMER ÖDEMİŞ

BAGDAT/ Irak’ta yaşanan karmaşanın orta yerinde unuttuğumuz Türkmenler asimilasyon politikalarının adeta hedefi durumundalar. Nüfusları yaklaşık olarak 3 milyon olan Irak Türkmenleri ağırlıklı kısmını Şiiler oluşturuyor. Irak’ı planlayanlar, temel yapı olarak, Sünni Arapları, Şii Arapları ve Kürtleri esas alıyorlar.  Bu üçlü çatışmanın arasında erimemek için direnen Türkmenler, kendi örgütlü yapıları ile ayak diretiyorlar. Ağırlık olarak Kerkük, Diala ve Telafer de toplu olarak yaşayan Türkmenler, diğer Irak kentlerinde dağınık olarak bulunuyorlar.

Türkmen Cephesi adı ile örgütlenen Türkmenler 7 milletvekili ile mecliste temsil ediliyorlar.   Türkmen Cephesi Başkanı Arshad Al Salihi ve Milletvekili Hasan Özmen ile Bağdat’ta ki ofislerinde de görüştük.  Türkmen Cephesi binasının kapısında Silahlı Türkmen gençleri nöbet tutuyor. Güvenlik her adımda en önemli sorun olarak karşımıza çıkıyor. Türk Dışişlerinin ilgisizliğinden yakınan Salihi Irak’ta asimilasyona karşı yaşamsal bir mücadele verdiklerini anlatıyor.

“Basınımız var, Televizyonumuz var, Partimiz var, Mecliste 7 Milletvekilimiz ve 2 Bakanımız var. Okullarımız var, çocuklarımız kendi dillerinde aldıkları eğitimde liseye ulaştılar. Türkmen eğitim müdürlüğü kuruldu.  Tüm bunlar var ancak Irak’ta bizim statümüz yok. Biz Federal miyiz, otonom uyuz, bilmiyoruz.  Bizim topraklarımız iki millet arasında sıkışıp kalmış durumda. Bir taraf da Sünni Araplar, diğer tarafımız da ise Kürtler var. Bu bizim için ciddi bir tehdittir. Bizi saldırılarla topraklarımızdan atmak istiyorlar. Direnerek ayakta kalmaya çalışıyoruz. Katlediliyoruz, saldırılara uğruyoruz ama yine de direniyoruz.  Irak’ta etnik bir temizlik yapılıyor. Bu temizliğe Türkmenlerden başlanıyor. Sessiz bir asimilasyon yaşanıyor. Türkiye bu konuda hiçbir katkı sunmuyor. Devletler insan tercih etmezler. Var olan insanla çalışırlar. Türkiye bu konuda yanılgı içerisinde görüyorum. “

Yüz yıldır asimilasyon politikaları yaşadıklarını ifade eden Salihi;  ciddi saldırılara maruz kaldıkları, suikastlara ve bombalı saldırılara maruz kaldıklarını söylüyor. Türkiye’nin hemen her kesiminin ilgisizliğinden yakınıyor.  Başbakanın Irak ziyaretinde, hemen her kesimler uzun uzun görüşürken, Türkmen Cephesi yöneticileriyle yalnızca 15 dakika yemekte görüşmesine içerlediğini ifade ediyor. İçi yanmış gibi.

“ Başbakan ve Dışişleri Bakanı Irak’a geldiğin de Kürtlerle ve diğer kimi kesimlerle özel görüşmeler yaptı.  Tek biz özel görüşemedik. Sorunlarımı, durumumuzu anlatamadık. Paylaşamadık.  Bu siyaset böyle sürdürülürse, topraklarımızı bir taraftan Sünni Araplar alacak, diğer taraftan Kürtler alacak. Biz topraksız kalacağız ve yok olacağız, Irak Türkmenlerinden artık bahsedilemez olacak. Kerkük de Türkmenler şiddet ile göçe zorlanıyor.  Merkezi hükümetle ve Kürtlerle bu konuda anlaşmazlıklarımız var.   Türkiye’nin bize destek vermesi gerekir. Biz demokrasi mücadelesi veriyoruz. Kültürel ve kimlik haklarımızı istiyoruz. Bağımsızlık ya da özerklik gibi bir talebimiz de yok. Eşit vatandaşlık hakkı istiyoruz. Yüz yıllardır yaşadığımız topraklarımızda kendi kimliğimizle özgür ve eşit vatandaş olarak yaşamak istiyoruz,”diyor.

 

Salihi Türkiye’den hiç kimsenin Irak Türkmenleriyle ilişki kurmadığını, basının bile kendilerini yok saydığını, iktidar dışında diğer partilerle, özellikle muhalefet partileriyle görüşüp, sorunlarını ve durumlarını anlatmak istediğini belirtiyor. Kendilerinin Türkiye’ye karşı gösterdikleri yakınlığın karşılığını göremediklerini, yalnız bırakıldıklarını, Türk halkına ulaşamadıklarını serzeniş içinde anlatıyor.

Türkmen Cephesi Milletvekili Hasan Özmen ise Irak da demokratik yaşama geçildiği 7 yıllık süreç içerisinde neler yaptıklarını anlatarak başlıyor konuşmasına. Irak Anayasasının azınlık halkları konusunda dünyanın çok ilerisinde olduğu, bu haklardan yararlanmak için mücadele verdiklerini ve başarılar elde ettikleri söylüyor.

“Türkmen kültür bölgelerinin imarı için 250 milyon dolar bütçeden pay ayrıldı. Bu bizim kültürel değerlerimizi korumak açısından çok önemliydi. Azınlık Türkmen hakları konusunda yasa hazırladık. Anayasal tüm haklarımızı almaya, kullanmaya çalışıyoruz. Ama bunlara razı olmayanlarda var. Laiklik bizim için çok önemli. Orta Doğu da kökten dinci bir dalga yayılıyor. Baharmış, ne baharı? Laiklik ortadan kaldırılıyor. Dine dayalı despotizm halka mutluluk getirebilir mi?  Sanki birileri yüz yılda bir bölgeyi yenide dizayn ediyor, bunu da kan ve gözyaşı ile yapıyor. Sanki Orta Doğulu halklarını çok acil özgürlük lazımmış gibi, saldırarak, kendi istedikleri tarzda yeniden düzenlemeye çalışıyorlar. Hangi rejim insan yaşamından daha önemlidir?

Nereye gidiyor bu süreç? Herkesi kâfir ilan eden bir İslam gelişti. Bunlar Irak’ı da ellerine almaya çalışıyorlar. Diyelim bu rejimi değiştirdik, yerine neyi ikame edeceğiz?

Biz demokratik kültürü olan bir ülke değiliz. Yıllarca Saddam faşizmini yaşamışız, sonra ABD ve son 7 yıldır demokrasi deniyoruz. İnsanların zihniyetini bir anda değiştiremeyiz. Bu zaman bağlı bir süreç olacaktır.
Biz merkezi hükümetin bir kısım yetkilerini yerel yönetimlere devretmesini istiyoruz. İçişleri Bakanlığı dahil olmak üzere pek çok bakanlığın kaldırılması gerektiğini düşünüyoruz,”

Diala kenti milletvekili olan Hasan Özmen Türkiye’nin bölgeyi iyi tanımadığını söylüyor; “Tanımadığı gibi bizden de bölge hakkında bilgi almıyor. Burada çok taraflı bir toplum var. Her topluma bütünün parçası olarak yaklaşmak gerekir. Türkiye taraflı davranıyor. Bizde Türkiye hükümetinin, Türkmenlere karşı Kürtleri destekliyor hissi oluştu. Irak’ta bir hükümet vardır ve sistem işliyor. Pratik sıkıntılar olsa bile bir mekanizma çalışıyor. Bunu öncelikle korumak, bütünü ayrıştırıcı tavırlardan uzak durmak gerek,”diyor.

AKP hükümetinin dış politika da ki sıkıntıları Irak’ta da ciddi olarak yansımış görünüyor. Özellikle Kuzey Kürt Bölgesi ile geliştirdiği ilişki ve yaptığı anlaşmalara Türkmenler ciddi tepki gösteriyorlar.  Türkiye’nin Merkezi devlet ilişkisi dışında, hukuksal olmayan bölgesel anlaşmalar ve ilişkiler geliştirmesi önümüzde ki süreçte yeni sıkıntılar yaratacağı görülüyor. (2013)