22 Ekim 2015 Perşembe

Çok yakında buradan yeniden merhaba diyeceğim..

2 Eylül 2014 Salı

SOLuklanmak zorundayız!





SOLuklanmak zorundayız!

CHP ciddi bir yol ayırım da görünüyor. Alışılagelmiş CHP siyasetinde ısrar edenlerle, evrensel demokratik değerlerle biçimlenmiş, çağdaş ve insandan yana reformist bir CHP diyenler arasında yaşanan tartışmaların, kongre sürecinde belirleyici olacağını söylemek yanlış olmaz.

İktidarı hedefleyen ve geniş emekçi kitlelerin ekonomik, demokratik taleplerini siyasetinde biçimlendiren, sosyal demokrasinin evrensel ilkelerini benimsemiş, üretken bir sol parti olma iddialarını taşıyanların, süreçteki ağırlıkları partinin geleceğini de belirleyecektir.

CHP’nin eski yönetiminin ana hareket noktasını oluşturan, şeriat tehdidi boşa çıkınca, diğer bir ifade ile laik yapının değil, bir bütün olarak sistemin demokratik yapısının tehdit altında olduğu ortaya çıkınca, eski, statükocu CHP yöneticilerinin söyleyebilecekleri hiçbir şey kalmamıştır. Tarihsel süreç göstermiştir ki, AKP şeriatçı değil, dini istismar eden, faşist ve yaptırımcı bir partidir. Bütün bir sistemi, tüm yaşam alanlarıyla kuşatan, gerici, faşist bir partidir.

Toplumun ötekileştirilmiş kesimlerine yıllardır sırtını dönen, toplumsal demokratik talepleri hiçe sayan, kimi korku ve kaygıları canlı tutarak statükoyu koruma telaşına düşen bir CHP’nin halka vereceği hiçbir şey kalmamıştır.

Yaşamı taşıyacak, tüm muhalif kesimlerin demokratik taleplerinin savunucusu olan, ülkenin yakıcı sorunlarına demokratik çözümler üretebilen, reformist bir CHP, ancak ve ancak iktidara alternatif olabilir.
İktidarı amaçlamayan hiçbir yapının gelişme şansı yoktur. Gelişme hedefi de olamaz. Tek gündemi vardır, oda, eldekini korumaktır.

İçine faşizm kaçmış sosyal demokrat iddialı bir siyasal yapının kitlelerle kucaklaşması, gelişip güçlenebilmesi ve iktidar alternatifi olabilmesi mümkün değildir…

Sol milliyetçileştikçe, sağcılaşır. Sağcılaştıkça gericileşir ve ilerici misyonunu kaybederek, ötekileşir. CHP’nin en yaşamsal hesaplaşması bu noktada olacaktır. Ya statükodan yana milliyetçi bir CHP olacaktır, ya da sosyal demokrasinin evrensel ilkelerini temel alarak ve emekten yana, dışlanmış geniş yığınların demokratik zemini olarak biçimlenecek ve iktidara yürüyecektir.

Bu yol ayrımında duyarlı her sol kimliğin siyaseten duruşu net olmalıdır. Gelecek kaygısı taşıyan, duyarlı herkes, değişimden yana, reformist ilerici bir CHP için emek vermelidir.

Sol yurtsever iken, sağ milliyetçidir. Sol ayırımsız insanı temek alırken sağ insanı ayrıştırarak ele alır. İnanca göre, etnik kökene göre, ırka göre yada milliyete göre ayrışmış insan, sağın siyasal malzemesidir. Sağcılaşan, milliyetçi bir CHP, karşıtına dönüşmüş olur ki, bu da toplumsal anlamını yitirmesi demektir.

Günümüzde cumhuriyetin demokratik niteliği olmadan, toplumsal niteliğinden bahsedilemez. Cumhuriyete toplumsal karakterini veren onun özgür ve demokratik niteliğidir. Her cumhuriyet devrimci, ilerici değildir. Çoğu zaman ilericiliği yalnızca içinden çıkıp geldiği eski sistemle mücadele noktasındadır ki, bu da zamanla korunamaz ise kaybedilecek bir durumdur. Bu anlamıyla cumhuriyet rejimini ilerici yapan toplumsal ve demokratik niteliğidir. Özgürlükçü ve demokratik niteliği olmayan hiçbir cumhuriyet ilerici değildir, tam tersi gericidir.

CHP tıkanan bu siyasal sürecin önünün açılması için bir fırsattır. Özgürlükçü ve gerçekten demokratik bir cumhuriyetin dönüşümü için zemin yaratabilmenin olanağıdır. Bu olanağı siyaseten beslemeli ve sürecin önünü açma noktasında cesaretlendirmeliyiz.

Reformist sol bir iktidar, bu gün ülkemizin ihtiyaç duyduğu bir siyasal zorunluluktur. Bu bilinçle her duyarlı insan sürece destek vermeli ve sol, reformist bir iktidar için çaba harcamalıdır.

AKP iktidarının tamamen kuşattığı, soluksuz bıraktığı Türkiye’de öncelikli olarak soluklanma alanlarına ihtiyacımız var. İdeali arama lüksümüz kalmadı. Gereksiz, zamansız ve amaçsız tartışmalar, AKP faşizmini pekiştirmek dışında hiçbir katkı sağlamayacaktır.

Kan gölüne dönen bölgemizde, çocukların öldürülmemesi, yeni katliamların yaşanmaması ve barışın yeniden kazanılması için, AKP iktidarın bir biçimde geriletilmesi ve tarihin karanlık dehlizlerinde yargılanması gerekmektedir. Bunun için artık yaşamın dışında kalamayız, siyasetin dışında kalamayız, tribünlerde seyirci olarak oturamayız…

Gözü dönmüş ruh hastası gerici katillerin, insanlık değerlerine yönelik her geçen gün şiddetini artıran saldırıları karşısında öncelikli hedefimiz, işbirlikçi AKP iktidarına son vermek ve yalan- dolanla Cumhurbaşkanı seçilerek yargılanmaktan kurtulduğunu sanan Tayyip Erdoğan’ı Çankaya’dan indirerek, yargılamaktır.

Bu toplumsal mücadelede daha aktif yer almayı doğru buluyorum…

 SOLuklanmak zorundayız!

19 Ağustos 2014 Salı

Aklın Solu birdir ve Sol yaşamsaldır.






Aklın Solu birdir ve Sol yaşamsaldır.

Erdoğan Cumhurbaşkanı olarak Çankaya’ya çıktı. Kazanmak için her yolu deneyen ve kendi kurtuluşunu Çankaya’ya çıkmak olarak gören Erdoğan, seçmen algısını bilinçli olarak “kazanacak” noktasında odaklandırarak, sandığa gidişleri önemli ölçüde biçimlendirdi. 55 milyon 700 bin seçmenden yaklaşık 15 milyonu sandığa gitmeyerek, sonucu belli olan bir seçimde malzeme olmamayı yeğledi. Tüm bunlara sonuna kadar hunharca kullanılan devlet olanakları ve medya gücü de eklenince sonuç kaçınılmaz olarak, önceden biçimlenen “kazanacak” algısına oturdu.

Erdoğan karşısında oluşturulan cephe sıkı örülemedi ve Erdoğan’ın önün alınmasının Türkiye’nin ve bölge ülkelerinin geleceği açısından taşıdığı önem anlatılamadı. İdeal Cumhurbaşkanı tartışması, ülkenin ve bölgenin geleceğinin önüne konuldu. Oysa bölge kan gölüne çevrilmiş, ülkemiz gerici terör ve katliamların hedefine oturtulmuş konumdayken, öncelikli görev, AKP’nin ve Erdoğan’ın durdurulması olarak alınmalıydı.

AKP’nin “kazanacak” eksenine oturttuğu algı operasyonu tuttu. Karşısında kim aday olursa olsun sonuç çok değişecek gibide değildi. Toplumu AKP ve Erdoğan’ın yarattığı tehdit ve bölgede akıtılan kandan birinci dereceden sorumlu olarak gösterecek bir karşı hat oluşturmadan da başarılı olma şansı yoktu gibi görünüyor.
Erdoğan, karşıtlarının başarısızlığı üzerine başarısını oturtuyor. Bu dünde böyle oldu, bu günde böyle. Büyük ihtimalle yakın zamanda da gerçekleştirilecek seçimlerde benzer yöntemi kullanarak, karşıtlarının başarısızlıklarından başarı çıkartmayı deneyecek.

(Bu gün Kılıçdaroğlu’nun Genel başkanlıktan çekilmesini ve kurultaya gidilmesini gidilmesini dayatan  CHP’li bir gurup milletvekili, yaşanılan sonucun alınmasına katkı sunmuş vekillerdir. Parti kararına rağmen kendi bölgelerinde çalışmayan, aksine söylediklerinin çıkması için karşı bir çaba gösteren bu vekillerin parti içinde varlıkları CHP için ciddi bir sorundur artık. CHP’yi parti görünümünden uzaklaştırmaktadır.)

CHP silkelenmeli. Bu doğrudur. Öncelikle de her fırsatta kendi Genel Başkanlarına karşı dirsek dönen ve başarısızlığı için azami gayreti sarf eden bu vekillerden kurtulmakla başlamalıdır. Sonrasında ise parti kurumlarını kendi tüzüğüne uygun olarak istisnasız çalıştırmaya ve yüzünü sola, sosyal demokrasiye, değişime dönmelidir.

Değişim söylemi ve içeriği;  yıllardır bu kavramı sahtece kullanan, tüm yalanlarını bu söylemin altına gizleyen AKP’den alınarak, gerçek bir değişimin sahiplerince kullanılmak üzere siyasal bir çizgi oluşturulmalıdır. Türkiye’nin gerçek anlamda bir reforma ihtiyacı vardır. Yaşamın her alanında yenilenme ve değişim gereklidir. Özellikle AKP iktidarının sistemde ve toplumda yarattığı tahribatlar bu değişim ve yenilenme politikalarla kitlelere mal edilmeli, bir umut, bir amaç ve bir siyasal iddia yaratılmalıdır.

Türkiye’nin reformist bir halk hareketine ihtiyacı vardır. Gerçek anlamda yaşadığı süreçten ve sistemden rahatsız olanların, geleceklerini bulabileceği, özgürlüklerini yaşayabileceği sosyal ve siyasal bir hareket yaratılmalıdır.

Türkiye 10 ay sonra AKP ve uzantılarıyla yeni bir hesaplaşmaya girecektir. Önümüzdeki 10 yılı belirleyecek bu hesaplaşmaya hazırlıklı olmalıyız. Suriye’de, Irak’ta, Filistin’de, Mısır’da ve Libya’da dökülen yüzbinlerce kandan bir biçimde sorumlu olan, Suriye’de özellikle katliamları yapan küresel cihatçı güçlerin suç ortağı olan AKP iktidarından kurtulmak için harekete geçmeliyiz.

Tarihte bir ilk daha yapıp, yalanla, dolanla ve algı operasyonlarıyla Çankaya’ya oturan Cumhurbaşkanını, oturduğu yerden,  günü bitmeden indirmeyi hedeflemeliyiz.

Öncelikle bize yaşamı zindan eden, özgürlüklerimizi sınırlayan, hukuku yok eden, çocuklarımızı katleden, bölge ülkelerinde mezhepsel nefretle katliamlara ortak olan ve çocuklarımızın geleceğini tehdit eden bu iktidardan kurtulmalıyız. SOLUKLANMALIYIZ. Soluklanabileceğimiz bir ortam yaratmalıyız. Tüm bölgeye ve ülkemize musallat olan gerici, ruh hastası, insanlık düşmanı  cihatçı katliamcılardan kurtulmak ve nefes almak zorundayız..

Yeni bir Türkiye için biz yola çıkmalıyız. Gerici, faşist, mezhepçi ve katliamcı bu iktidardan kurtulmak öncelikli siyasal hedefimiz olmalı. Bu kaygıyı bizimle paylaşan her toplumsal güç ile yan yana gelerek, ortak düşmana karşı birlikte mücadele etmeliyiz. Unutmamalıyız ki AKP iktidarı bize düşmandır, güzele düşmandır, insana düşmandır, özgürlüğe düşmandır, barışa ve huzura düşmandır.

KURULTAY SÜRECİ VE DEĞİŞİM SANCISI

CHP ciddi boyutlu bir değişim sancısı yaşıyor. Zaman değişirken, dünya değişirken, Türkiye ve sorunları değişirken, insan değişirken CHP’nin değişmeden, zamanın üzerinde durması mümkün değildi. CHP gibi Türkiye’nin en eski ve köklü bir partisinin bu değişimi, gecikmelide olsa yaşaması kaçınılmazdı. Kaçınılmaz olan yaşandı ve değişime direnenler bir biçimde partinin etkin alanlarının dışına çıkartılarak önemli bir adım atıldı.

Eski söylemler ve politikalar yeterli olsaydı, halkta karşılık bulur ve CHP’yi iktidara taşırdı. Ancak CHP, 30 yılı aşkın bir süredir iktidar olamadığı gibi olmadı. %20’li oyların ötesine bir türlü geçemedi. Neredeyse ana muhalefetin kadrolu partisi haline geldi.. Bir tıkanma, bir açmaz ve bir gerileme kendini dayattı. Dünya ve Türkiye değişirken CHP’nin ve İlkelerinin değişememesi diye bir şey söz konusu olamazdı. Her şey yeniden yorumlanmalı ve siyasal biçimleniş, yaşanan konjonktüre denk düşecek bir biçimde yeniden açımlanmalıydı.

Değişemeyen asla gelişemez. Gelişmenin, etkin ve belirleyici olmanın temel kriteri, yaşamın değişim dinamiğine uyum sağlayabilmektir. Eskiyenler, eskidikleri yerde bırakılarak, yeninin bir biçimde egemen olması ve yaşamı kucaklaması sağlanmalıydı. Eski genel başkan Baykal’ın ”Hakiki Koç” benzetmesiyle “Yeni CHP” söylemini sulandırma çabasına karşılık, değişim ve yenilenme CHP’nin kaçınılmaz bir ihtiyacı olarak kendini dayatmıştır.
Cumhuriyetin ilk günlerinden bu güne, Türkiye’nin her değişim sürecinde CHP, bir biçimde hep var olmuştur. Bu günde var olma çabasındadır. Türkiye’nin sorunlarına çözüm üretemeyen, sorunları görmezden gelen, kendini kıskaçlar altında tutan bir CHP’nin yaşamın dinamiği içerisinde aktif olarak yer alamayacağı açıktır. CHP’siz bir toplumsal barış mümkün müdür? CHP’siz bir demokratikleşme mümkün müdür? Özellikle de sosyalist solun yıkıntı halinde olduğu süreçte Reformist sol rolü, tarihsel olarak CHP’nin sırtındadır.

Gericiliğin kuşatması ve yaşamın her alanını belirleyecek bir yaygınlığa ulaşması, CHP için artık kaçınılmaz nokta olmuştur. Özgür bir ülkede yaşama kaygısı taşıyan hemen her kesim bir biçimiyle CHP’ye ilişkin bir beklenti geliştirmiştir. CHP’nin bu toplumsal beklentiye yanıt verebilmesi, öncelikle ittihatçılık kalıntılarından kendisini kurtarmasıyla ilk kez ciddi bir ivme kazanmıştır. Bunu görmek ve gerekliliklerini yapmak zorundadır. Reformist sol bir programı Türkiye’nin önüne koymalıdır.

Seçim sürecinde CHP yöneticileri tarafından ortaya konan politik söylem bu yönde önemli adımlar içermektedir. Bu söylemler geliştirilerek iktidar programı haline dönüştürülmelidir. İktidar hedeflemesinde Türkiye’nin önemli sorunlarına nasıl baktığını açık bir dille ifade etmeli ve hedefler bildirgesi halinde halka sunmalıdır.

Yeni CHP gerçekten yeni olmalı ve bu yeniliğini yaşamın tüm alanlarında hissettirmelidir. Her yeni bir ihtiyaçtan doğar. Eski olan artık yetersizleşmiş ve taşıyıcı olma niteliğini kaybetmiştir. Kelimenin gerçek anlamıyla yaşama denk düşemeyerek, eskimiştir. Eskide inat, tutarlılık değildir. Tam tersi, eskide inat, yaşamda tutarsızlıktır. Yaşama denk düşmeyen eskinin, zorla ikame edilmesine çalışmaktır. Bununda başarı şansı asla yoktur. Yeni devrimcidir. Eski karşı devrimcidir. Yeninin karşısında direnendir. Yeni, yeni olduğunu yaşamın tüm alanlarında göstererek, kendini koymalıdır. O zaman kabul görendir, o zaman yalnızca yeni olmaktan çıkıp, pratikte kendisini gerçekler ve yaşamın kendisi haline dönüşür.

Bu anlamıyla yenileşme atılımı her zaman ilericidir ve cesaretlendirilmeli, yanında yer alınmalıdır. Eskiye kafa tutan ve statükonun ötesinde bir çözümün var olduğunu ortaya koyan her yeni, başarıya atılmış önemli bir adımdır. Salt kavramsal olmaktan öteye gidemeyen 'yeni', bir hiçtir ve sonu hüsrandır.

Eskinin yeni ile mücadelesinin tarihin her döneminde olmuştur. Eski, yeniyi kabullenmekte zorlanmış ve ihtiyaç olmadığı noktasında ayak diretmiştir. Buda eşyanın tabiatı gereğidir. Çünkü yeninin var olduğu her alanda eski yok olacaktır. Bu kaçınılmazlık eskide var olanları dirence iter.

Yeni CHP bu anlamıyla Türkiye açısından çok önemlidir. Kucaklayıcı, kapsayıcı ve gerçekten demokratik bir CHP, Türkiye’nin onlarca yıllık birikmiş yaşamsal sorunlarının çözümünde vazgeçilmezdir. CHP’siz ne Kürt sorunu çözülebilir ne demokratikleşme sağlanabilir. Gericiliğin geriletilmesinde ve İrticanın siyasal iktidardan uzaklaştırılmasında, çağdaş demokrasinin ilkeleriyle donanmış yeni CHP, çok daha önemli bir misyona sahiptir.

Politika gerçeklerle yapılır. Yaşamın dayatan gerçeklerini dikkate almaksızın, duygusal reflekslerle belirlenen tavırlar, kaçınılmaz olarak siyasal alanda yenilgiyi getirir. Duygusal değerlerimizi bir tarafta canlı tutarken, yaşamı bir ucundan yakalamayı becermeliyiz. Yaşamın dinamizmi, başarıda bunu zorunlu kılar.

Aklın Solu birdir ve Sol yaşamsaldır.

15 Ağustos 2014 Cuma

2 Yıl önce yazdık: Ankara İdlib cihatçı hattı




Yaklaşık 2 yıl önce Ankara'dan ve Türkiye'nin değişik kentlerinden Suriye'ye cihatçı devşirildiğini yazmıştık.

Ankara İdlip Cihatçı hattı

Gençleri kandırıp katliama götürüyorlar

Selefi gruplar, gençlerin dini duygularını kullanarak kandırıyorlar ve önce Suriye de açtıkları kampa götürüyorlar sonrasında ise eyleme zorluyorlar.

ANKARA/  11/12/2012

 Suriye'de devam eden kirli savaşta taraf olan AKP hükümeti, Türk gençlerinin kandırılarak, Suriye’ye “cihat” için götürülmelerine seyirci kalıyor. Yaklaşık 600 gencin bu yolla kandırıldığı ve Suriye’ye terör eylemleri götürüldüğü iddia ediliyor.

Gazetemize ulaşan acılı baba Osman Söylemez 20 yaşında ki oğlu Ahmet Söylemez ’in kandırılarak, Suriye’ye götürüldüğünü söyledi.  Hacettepe üniversitesi Türk Halk Bilimi bölümünde okuyan Ahmet Söylemez ‘in iki ay kadar önce evden ayrıldığını bir daha kendisini göremedikleri ifade eden baba Osman Söylemez; “ Başvurmadığımız yer kalmadı. Burada Emniyet Müdürlüğüne gittik. Oğlumuz kayıp dedik. Oğlunum kaybolmasından Faysal Çakar (Atik) sorumlu dedik.  Resimlerden teşhis ettik. Bu adamı bulursanız oğlumuzu da bulursunuz dedik. Ama hiç ilgilenmediler.   Yirmi yaşında olduğunu kendi kararlarını kendisinin verebilecek yaşta olduğunu söyleyerek bizi gönderdiler.

Osman Söylemez çaresizlik içerisinde gitmedikleri yer kalmadığını, oğlunu bir türlü bulamadığını, yaşamından endişe ettiğini belirterek;

 “Bir ay kadar önce Ahmet’in 0554 379 88 45 numaralı telefonundan bana bir mesaj geldi. Mesajda “ ‘Ben Suriye’deyim. Allah yolunda cihat etmeye geldim. Beni merak etmeyin,’ yazıyordu. Hemen telefonunu aradım ama ulaşamadım. O günden beride hiçbir haber alamadık. Annesiyle birlikte Hatay’ın Reyhanlı ilçesine gittik. Belediye Başkanı ve Emniyet Müdürü ile görüştük. Yardım istedik.  Bize oradan Abu Şam isimli biri ile irtibata geçirdiler. O oğlumuzdan haber getiriyordu. Birkaç kez onun telefonundan oğlum ile görüştüm. Ama sonra ulaşamadım. Artık telefonlarıma da çıkmıyorlar. Benim Oğlumu Faysal Çakar kandırdı. Kanına girdi. Okulundan etti.  Bizim canımız yanıyor, başkalarının canı yanmasın. Çaresizce bekliyoruz. Her günümüz kâbus oldu. Her şeyimiz gitti. Diğer çocuklarımla bile ilgilenemiyorum. Biz yıkıldık. Yardım istiyorum. Oğlumu bulup, getirin bana,” dedi.

“En son bir ay önce aradı. Bu şimdi ulaşamadığımız numarayı daha önce aradık. Bu numarada ki adam bize ‘Ankara’da olduğunu söylüyor’ ama biz nerede olduğunu bilmiyoruz. Ali isimli bir adam. Bizi yönlendirdi. Hatay’a gidin dedi. Orada sizi karşılayacaklar. İbrahim ve Hasan isimli iki kardeş adam bizi karşılayacakmış. Bunlar parayla içeriye adam sokuyorlarmış. Reyhanlı Kuşaklı köyünde. Gittik biz adamların evinde kaldık, bizi misafir ettiler. Bu Ebu Şam dedikleri adam bize dedi ki, çocuğunuz burada. Bu adam çocuğumuzu bize gösterecekti. Ama biz oraya gidince, aralarında bir Arapça bir Türkçe konuştular. Daha sonra gittiler ve bize çocuğumuzu göstermediler. Şimdi İbrahim Abu Şam’a diyor ki, sizi istihbarata veririm, o çocuğu bana getirin. Ebu Şam’da bunları başları değil de bir şeyleri herhalde. Yalnız eve girince bütün telefonları kapatıyoruz. Kesinlikle kimseye ulaşılmıyor. Biz oraya gidince biri aradı. Bunlar konuştular ne konuştular anlamadım. İşine gelince Türkçe, işine gelmeyince Arapça konuşuyor. En son 3 hafta önce Perşembe günü gittik,” diyor.

Osman Söylemez her şeyin daha Ahmet Lisedeyken başladığını anlatıyor. Bir adamın sinsice oğluna sokulduğu, beynini yıkadığı feryat edercesine anlatıyor.
“Bu aslında ta lisede başladı. Ben Gölbaşı pazarcıyım. Ben yaz tatillerinde yanıma aldım birlikte çalıştık. Abdestli namazlı bir çocuktu.  Camiye gider gelirdi. Bu cami de Faysal Atik (Çakar)  isimli biriyle tanıştı. Terörle mücadeledeki soyadı Çakar. Bize ilk başta çok iyi yaklaştı. Lise 3. sınıftaydı tanıştığında. Bu çocuğumuzun beynini yıkadılar ve bu şekle geldi. Dekorasyoncuyum diyordu, pazarcıyım diyordu. Bizi kandırıyordu. Çocuğumuz en son Mamak, Emirler, Eryaman’da takılıyormuş. İhtiyarın yeri diye bir yerde toplanıyorlarmış. Aktarcı burası.

Ben kâğıt topladım, onun bunun çöplerini karıştırdım. Gidip tuvalet temizledim. Kapıcılık yaptım. Oğlumu ne sefillikle bu yaşa getirdim. Sen gel de bana sor. Ben kendim babasız büyüdüm. Kimseye imrenmesin diye kendim yemedim ona yedirdim. Ben kendime itfaiyeden alır kıyafet giyerdim, çocuklarıma mağazalardan alırdım ki, imrenmesin, onların yanında küçük düşmesin diye.  Bu bayram başımıza kara geldi.

Biz yavrumuzun gideceğini sezemedik. Bir değişiklik hissetmedik. Bize belirtmedi gideceğini. Biraz asabiydi o kadar. Okuluna gidip geliyordu. Üniversite birinci sınıf öğrencisiydi. Ama bize öyle güzel rol yapıyordu ki ya da biz inanıyorduk ki.

Çok çaresiziz. Kim ne derse onun peşine gidiyoruz. Karakola gidiyoruz, emniyete gidiyoruz, CHP’ye gidiyoruz, AKP’ye gidiyoruz. Ama elimizden hiçbir şeyden gelmiyor. Bir gidiyoruz umutlanıyoruz, aynı bir çocuğun eline şeker verirler de sevinir ya aynı öyle ama sonra bir bakıyorsun ki boş çıkıyor. İşimizi gücümüzü bırakıyoruz burada, hadi Hatay’a, Reyhanlı’ya. Bir ay çalışmadım. Sağa gittim sola gittim. Hani derler ya denize düşen yılana sarılır diye. Kim elini uzattıysa, ama iyi ama kötü hepsine uzandım.”

Allah rızası için oğlumu bana verin

Anne Kezban Söylemez ise, gözyaşları içerisinde; “Oğlumu istiyorum ben.  Üniversiteye yeni başlamıştı. Faysal denen adam kanına girdi. Oğlum bizden yavaş yavaş koptu. Bana kıyamazdı. Kandırıldı oğlum benim. Biz ne zorluklarla büyüttük. Ben aç yatıp onu doyurdum. Giymedim giydirdim. Bizim Cihatla filan işimiz yok. Oğlumu kandırdılar,” diyor.

Acılı Anne gözyaşları içinde oğlunu istiyor. “ Allah rızası için oğlumu verin bana” diyor.

“Ben oğlumun dönüp gelmesini istiyorum. Bizim her gün evimizden bir cenaze çıkıyor. Her gün ölüyoruz. Benim 4 yaşında bir çocuğum var, onunla bile ilgilenemiyorum. Çocuğum her gün ağabeyim gelsin diye dua ediyor. Ağabeyin askere gitti diyoruz. Ailesine bağlı bir çocuktu. Hele ki beni çok severdi. Anne der başka bir şey demezdi. Bana bir poşet dahi kaldırıp attırmazdı. Senin belin ağrıyor diye. Benim için ölürdü. Benim dünyam karardı artık hiçbir şeyle bağlantım kalmadı. Ben onu ne yokluklarla büyüttüm.  En son aradığında, “ Anne senin duymak için aradım. Benim canım ciğerimsiniz” dedi. Bir daha aramadı,” diyor.


Gençleri kandırıp ölüme götürüyorlar



Selefi gruplar dini inançları güçlü olan gençleri, Allah için Cihat etmeleri gerektiği konusunda kandırarak, bir başka ülkenin halkını katletmek için, eğitip, silahlandırıyor ve eylem yaptırıyorlar. Son dönemlerde yaklaşık 600 gencin bu yolla kandırılarak, Suriye’ye götürüldüğü, bir kısmının oradaki çatışmalarda öldüğü belirtiliyor. Özellikle Konya, Kayseri ve Ankara’dan kandırdıkları gençleri, önce, İdlib yakınlarında oluşturdukları kamplara götürüyorlar ve telefonlarına el koyarak, kaçmalarını ve aileleri ile iletişim kurmalarının engellendiği iddia ediliyor. Bu gruplara katılan gençlerin, isteseler bile geri dönüşlerine izin verilmediği, yeni yeni eylemlere girmeleri için zorlandıkları ifade ediliyor.

İslami Sivil Toplum Örgütleri aracılığı ile gençlere ulaşan Selefi grupların, AKP hükümeti tarafından Suriye de ki İslami terör gruplarına destek vermeleri için teşvik edildiği belirtiliyor. Özellikle Konya merkezden bu organizasyonların yapıldığı belirtilirken, diğer illerden kandırılan gençlerinde Kayseri de toplanarak buradan Önce Hatay Reyhanlı ilçesine sonrada, sınıra yakın yerlerde oluşturdukları askeri kamplara götürdükleri iddia ediliyor.

Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun İslami STK’ların temsilcileri ile Konya da bir toplantı yaptığı, Suriye de sürdürülen savaşa, maddi, manevi ve fiili destek istediği belirtiliyor. Davutoğlu’nun Suriye de sürdürülen savaşa destek olacak kurumların devletin her türlü katkıyı vereceğini söylediği belirtilen toplantıdan sonra Suriye ye giden geçlerin sayısının arttığı iddia ediliyor.




12 Ağustos 2014 Salı

KAZANMALIYIZ!







KAZANMALIYIZ!

Erdoğan Cumhurbaşkanı olarak Çankaya’ya çıktı. Kazanmak için her yolu deneyen ve kendi kurtuluşunu Çankaya’ya çıkmak olarak gören Erdoğan, seçmen algısını bilinçli olarak “kazanacak” noktasında odaklandırarak, sandığa gidişleri önemli ölçüde biçimlendirdi. 55 milyon 700 bin seçmenden yaklaşık 15 milyonu sandığa gitmeyerek, sonucu belli olan bir seçimde malzeme olmamayı yeğledi. Tüm bunlara sonuna kadar hunharca kullanılan devlet olanakları ve medya gücü de eklenince sonuç kaçınılmaz olarak, önceden biçimlenen “kazanacak” algısına oturdu.

Erdoğan karşısında oluşturulan cephe sıkı örülemedi ve Erdoğan’ın önün alınmasının Türkiye’nin ve bölge ülkelerinin geleceği açısından taşıdığı önem anlatılamadı. İdeal Cumhurbaşkanı tartışması, ülkenin ve bölgenin geleceğinin önüne konuldu. Oysa bölge kan gölüne çevrilmiş, ülkemiz gerici terör ve katliamların hedefine oturtulmuş konumdayken, öncelikli görev, AKP’nin ve Erdoğan’ın durdurulması olarak alınmalıydı.

AKP’nin “kazanacak” eksenine oturttuğu algı operasyonu tuttu. Karşısında kim aday olursa olsun sonuç çok değişecek gibide değildi. Toplumu AKP ve Erdoğan’ın yarattığı tehdit ve bölgede akıtılan kandan birinci dereceden sorumlu olarak gösterecek bir karşı hat oluşturmadan da başarılı olma şansı yoktu gibi görünüyor.
Erdoğan karşıtlarının başarısızlığı üzerine başarısını oturtuyor. Bu dünde böyle oldu, bu günde böyle. Büyük ihtimalle yakın zamanda da gerçekleştirilecek seçimlerde benzer yöntemi kullanarak, karşıtlarının başarısızlıklarından başarı çıkartmayı deneyecek.

(Bu gün Kılıçdaroğlu’nun Genel başkanlıktan çekilmesini ve kurultaya gidilmesini isteyen CHP’li bir gurup milletvekili, yaşanılan sonucun alınmasına katkı sunmuş vekillerdir. Parti kararına rağmen kendi bölgelerinde çalışmayan, aksine söylediklerinin çıkması için karşı bir çaba gösteren bu vekillerin parti içinde varlıkları CHP için ciddi bir sorundur artık. CHP’yi parti görünümünden uzaklaştırmaktadır.)

CHP silkelenmeli. Bu doğrudur. Öncelikle de her fırsatta kendi Genel Başkanlarına karşı dirsek dönen ve başarısızlığı için azami gayreti sarf eden bu vekillerden kurtulmakla başlamalıdır. Sonrasında ise parti kurumlarını kendi tüzüğüne uygun olarak istisnasız çalıştırmaya ve yüzünü sola, sosyal demokrasiye, değişime dönmelidir.

Değişim söylemi ve içeriği;  yıllardır bu kavramı sahtece kullanan, tüm yalanlarını bu söylemin altına gizleyen AKP’den alınarak, gerçek bir değişimin sahiplerince kullanılmak üzere siyasal bir çizgi oluşturulmalıdır. Türkiye’nin gerçek anlamda bir reforma ihtiyacı vardır. Yaşamın her alanında yenilenme ve değişim gereklidir. Özellikle AKP iktidarının sistemde ve toplumda yarattığı tahribatlar bu değişim ve yenilenme politikalarla kitlelere mal edilmeli, bir umut, bir amaç ve bir siyasal iddia yaratılmalıdır.

Türkiye’nin reformist bir halk hareketine ihtiyacı vardır. Gerçek anlamda yaşadığı süreçten ve sistemden rahatsız olanların, geleceklerini bulabileceği, özgürlüklerini yaşayabileceği sosyal ve siyasal bir hareket yaratılmalıdır.

Türkiye 10 ay sonra AKP ve uzantılarıyla yeni bir hesaplaşmaya girecektir. Önümüzdeki 10 yılı belirleyecek bu hesaplaşmaya hazırlıklı olmalıyız. Suriye’de, Irak’ta, Filistin’de, Mısır’da ve Libya’da dökülen yüzbinlerce kandan bir biçimde sorumlu olan, Suriye’de özellikle katliamları yapan küresel cihatçı güçlerin suç ortağı olan 

AKP iktidarından kurtulmak için harekete geçmeliyiz.

Tarihte bir ilk daha yapıp, yalanla, dolanla ve algı operasyonlarıyla Çankaya’ya oturan Cumhurbaşkanını, oturduğu yerden,  günü bitmeden indirmeyi hedeflemeliyiz.

Öncelikle bize yaşamı zindan eden, özgürlüklerimizi sınırlayan, hukuku yok eden, çocuklarımızı katleden, bölge ülkelerinde mezhepsel nefretle katliamlara ortak olan ve çocuklarımızın geleceğini tehdit eden bu iktidardan kurtulmalıyız. SOLUKLANMALIYIZ. Soluklanabileceğimiz bir ortam yaratmalıyız. Tüm bölgeye ve ülkemize musallat olan gerici, ruh hastası, insanlık düşmanı  cihatçı katliamcılardan kurtulmak ve nefes almak zorundayız..

Yeni bir Türkiye için biz yola çıkmalıyız. Gerici, faşist, mezhepçi ve katliamcı bu iktidardan kurtulmak öncelikli siyasal hedefimiz olmalı. Bu kaygıyı bizimle paylaşan her toplumsal güç ile yan yana gelerek, ortak düşmana karşı birlikte mücadele etmeliyiz. Unutmamalıyız ki AKP iktidarı bize düşmandır, güzele düşmandır, insana düşmandır, özgürlüğe düşmandır, barışa ve huzura düşmandır.

Ya içindeyizdir çemberin ya da dışında. Karar vermeliyiz. Ve

KAZANMALIYIZ…