11 Eylül 2013 Çarşamba

Ve biz, Bugün de öldük!


 
                       Bugün de ÖLDÜK

Bir genç daha polis saldırısıyla yaşamını yitirdi. Ahmet ATAKAN. Henüz 22 yaşında, ülkesi ve demokratik talepleri için, direnen ODTÜ’lü gençlerin yanında olmak, Tuzluçayır halkının direnişine omuz vermek için çıktığı sokaktan geri dönemedi. Üniformalı saldırganların yeni ölüm silahının ateşiyle can verdi. Yakın mesafeden ateşlenen Gaz fişeği, Ahmet’in kafasına isabet etti. Ardından dengesini kaybeden Ahmet Atakan’a Akrep denilen polis aracı çarptı. Ahmet oracıkta yığıldı kaldı.
Antakya Armutlu da ilk düşen Ahmet değildi. Abdullah’da aynı mahallede, Ahmed’in düştüğü yerin birkaç metre ilerinde düşmüştür.  İsmail’in Eskişehir’de düştüğü haberi Antakya’ya ulaştığında, halkın yüreğinde acıya yer kalmamıştı artık. İnsanlar metanetlerini korumaya, acılarını, yüreklerinde yaşamaya, yeni ölümler olmaması için kısık sesle haykırmaya çalıştı.

Olmadı.
Antakya’da ölümler durmadı.
Halkın dirayeti ölümleri durdurmaya yetmedi.

Polis durmadı, Vali durmadı. Sanki tarihsel hıncı taşır gibi, acımazsızca saldırmaya devam etti.  Aslında Antakya polisinin Armutlu mahallesine her müdahalesi normalin üstünde, her zaman sert oldu. Sanki tarihsel bir hıncın sokaklarda açığa çıkması gibi, pervasızca saldırdı. Tolerans yoktu. Uzlaşma yoktu. Sanki Hatay farklı bir cumhuriyet, Vali Lakesiz ise, mevcut yasarın dışında yetkilerle donatılmış özel bir görevli gibiydi. Sanki gizli bir sıkıyönetim Hatay için devreye sokulmuş, özel yetkiler dağıtılmış, özel görevli polisler kentte mevzilendirilmiş gibiydi.

Şiddet her geçen gün arttı. Vahşet adım adım ölümü getirdi. Önce Hatay sokaklarına Suriye de katliamlar yapan, kafa kesen, can alan katiller salındı, ardından halkın tepkisi şiddetle bastırılarak, AKP’nin katliamcı politikası kentte egemen kılınmaya çalışıldı. Devletin emniyet güçleri halkın dışında her gücün yanında oldu. Nusracıları, El Kaideciler, sınırı delik deşik eden ÖSO’cuları, yasaları hiçe sayarak koruyan kollayan Emniyet güçleri, kendi halkına karşı acımasız, vicdansız ve pervasız davrandı.

Nusra karargâhına dönen Hatay da halk tedirgin ve kaygılı olarak tetikte oldu. Bu katillerin Türkiye’de ki uzantıları ile birlikte kendilerine bir fırsat bulup saldıracağı ihtimalini hep canlı tuttu. Gençler katillerin ellerini kollarını sallayarak kentin sokaklarında, övünerek dolaşmaları, kendi devletlerinin bu katillere sahip çıkmasını hiçbir zaman kabullenmediler. Savaşa karşı çıkıp barış istediler. Zulüm ve katliam durdurulsun istediler. Hemen yanı başlarında akrabaları vahşice katledilirken, kendi ülkelerinin suç ortağı olmasına karşı çıktılar.

Demokratik tepkilerini, sokakta protesto gösterileriyle göstermek dışında, asla şiddete yönelmediler. Tek bir kurşun sıkmadılar. Molotof kokteyli gibi yakıcı şeyler kullanmadılar. Bomba atmadılar. Sadece polis müdahale ettiğinde, barikat kurup, taş attılar. Kentlerini, mahallerini, onurlarını ve değerlerini korudular.
Hayır dediler.
HAYIR.
AKP’nin lügatinde hayır yoktu, biat vardı.
Biat istedi.
Etmediler…
Tek tek düştüler.
Toprağa değil yangın yeri yüreklere düştüler, can oldular…
Yarım kalan türkülerini halka bırakarak sonsuzluğa gittiler.
Ve biz,
Bugün de öldük…

(YURT EGE' de 11.09 2013 yayınlanan yazım)