26 Şubat 2014 Çarşamba

Kendimden kaçıyorum!

 



 

KENDİMDE KAYBOLUYORUM!

Gecenin karanlığı yüreğime çöküyor. Yüreğime çöken karanlık değil de bütün bir yaşam sanki. Gün yıkılıyor… Ezilip kalıyorum altında. Umutlarımı, özlemlerimi dürüp yarına bırakıyorum. Yarın ulaşılmaz artık. Bu günde tükenip gidiyor…. Bambaşka günler arıyorum, kendimden başlayarak, her şeyi değiştirebilecek…

Silkelendim. Kuş gibi hafifim. Kendimle başbaşayım. Kendime dönüp, dünü bir tarafa bırakıp, bu günü yeni baştan yakalamaya çalışıyorum. Sızılar var yüreğimde, yaralar. Düne ait. Yaralarımı sarıp, sızılarımı dindireceğim. Dünü bir bütün olarak aşacağım. Duvarlar öreceğim kendime, sımsıkı duvarlar. Bir daha asla yaralanmayacağım…
Hiçlikte var olmak mümkün mü?

Hiçlik..
Hiç olmak…
Hiçleşmek..

Yetememek. Kendine, doğrularına, zamana ve yaşama yetememek. Hiçlik bu olsa gerek. Kaybolup gitmek. İddiasız kalmak.. Direnememek. Sonuçta da teslim olmak. Yaşamın önüne düşmek, belki de sürüklenmek…
Bir insanın kendisine yapabileceği en ağır hakaret bence hiçleştiğini kabul etmesidir. 
Direncini kaybetmesidir.

Geceye dönüyorum, sessizliği dinleyerek, kendime ulaşmaya çalışıyorum.. 
Kentin ışıkları tek tek sönüyor. Ben ve koca kent yalnızlıkta buluşuyoruz.
Kent sessizleşiyor ben hüzünleniyorum.
Ne yaşamlar gizliyor diye düşünüyorum, karanlığa bürünen kentin.

Gece kendini dayatıyor.

Ben gecede kaybolup, kendimi ıssız sokakların sessizliğine bırakıyorum.

Kendimden kaçıyorum….