10 Mart 2010 Çarşamba

GERÇEK YAŞAMDA YALANLAR!

Yaşamda kurgu ile gerçekliği nasıl ayırabiliriz? Kurguladığımız şeylerin içerisinde gerçeğin hiç mi payı yok veya gerçek diye tanımladığımız pek çok şey kurguyu içermiyor mu? Bizim dışımızda ki yaşamın kendisi bir gerçeklik. Biz bu gerçekliğe müdahale ettiğimiz de, gerçeklik kurgu içermeye başlar. Yaşama müdahale etmeye başladığımız süreçte , aynı zamanda kurgulamaya başlarız da.

Kurgularımızı çoğu zaman gerçek sanırız. Neyin gerçek olduğunu anlamakta güçlük çekeriz. Nasıl yaşamak istiyorum sorusuna verdiğimiz yanıt, ne derece gerçek. İstediğimizi sandığımız şeyi, gerçekten istediğimizi nereden bileceğiz? İstenilen başlangıçta kurgusaldır, gerçekleşmeye doğru yöneldiğinde, isteklerimizin kendimizin gerçeği olmadığını da görebiliriz. Her istem bir yanılsamada içerebilir. İyiyi, gerçeği istediğimizi bilmemiz mümkün değil. En azından istemlerimizin istem boyutunda kaldığı sürece bunu bilemeyiz.

İstemlerimizden kaygılıyız diye hiçbir şey istemeyecek miyiz? İstemsiz, kararsız, biçimsiz ve kurgusuz mu yaşayacağız? Böylesi bir yaşamdan tat almak mümkün mü? Her istemde her kurguda umut yok mudur? Biz istemlerimizi ve kurgularımızı bir tarafa bırakırken, umudu da bırakmıyor muyuz?

Her istem bir ayıklamadır. İstenilmeyeni ayırıp bir tarafa bırakmaktır. İstenilmediğini düşündüğümüz şeyin gerçekte istenilen şey olabileceği durumlar yok mudur? İstemek bir iç tutarlılık gerektirir. İstenmeyenleri ayıklayarak istenilene ulaşmak, karar verebilme bilinci taşımayı gerektirir. Bilincimizi bu işin dışında tutarak belirlemelere yöneldiğimiz de, istemlerimiz değişken olur. İstenileni belirlediğimiz de, istenilmeyeni kaybediyoruzdur da. İstenilmeyenin aslında istenilen olduğunu fark ettiğimiz de, onu çoktan kaybetmiş oluruz.

Birbirine denk düşmeyen pek çok şeyi birlikte istediğimiz de ne olacak? Yaşamı bir yazar titizliğiyle kurguladığımız da, birbirlerine ters istemleri kendinde toplayan insanlardan birkaç perdelik çok güzel oyunlar çıkabilir. Ancak yaşamın içerisindeki bu çatışmalı varoluşta kurguyu mutluluğa kurmak oldukça zor olacaktır.

Sevginin her zaman istenilen olduğu düşünülür. Sevdiklerimizi isteriz veya istediklerimizi severiz. Bir başka bakış açısı; sevdiğimizi düşündüklerimiz gerçekten istediklerimiz mi? İstem boyutunda düşünemediğimiz sevdiklerimiz yok mudur? İşimi seviyorum diyen bir çalışan başarılı olmak zorunda değil midir? Kişi işini sevdiğini düşünüyor ve istemleriyle bütünleştiriyorsa, başarı kaçınılmaz olarak olmak zorunda. Aksi halde çok daha ciddi bir problem var demektir.

İnsan sevmeden de isteyebilir. Güdüsel isteklerimizi sevmek zorunda olmayabiliriz. Güzel bir kadının cinsel çekiciliği, bizi onu istemeye yöneltebilir. Ama bireysel olarak o kişi sevmek zorunda olduğumuzu düşünmeyiz. Sevmiyor olmak nefret ediyor olmak demek değildir. Sıfır noktası durumları, tanımsız, biçimsiz, üzerine hiç düşünülmemiş yaklaşımlarda mümkündür.


Kutsal aile de sevgide kutsallaştırılmıştır. Tartışılmaz, sorgulanmaz, yalnızca yaşanır. Biraz deşeleyerek, kutsallaştırılan sevginin, gerçekte bir kabulleniş dışında bir şey olmadığının açığa çıkması istenmez.

Yaprakları dökülmüş bir çınar ağacının gölgesizliği gibi, kabule dayanır, sorgulanmayan kutsal sevgiler... Çınar ağacı olanca heybetiyle görünür de vardır, ancak zamana karşı direnememiş, yapraklarını kaybetmiş ve içten içe çürümeye yüz tutmuştur. Bir iki sarsıntının, koca çınarı yerle bir edeceği korkusu hep vardır. Bu korkuyla toprağın daha bir derinliklerine ulaşmaya çalışır, koca çınarın yıllanmış kökleri...

İnsan ilk yalanı kendisine söyler. Bakar ki gerçeğin açıklanmasından yalanın hafifliği daha bir rahatlatıcıdır. Sonra çevresine de yalan söylemeye başlar. Sevgi konusunda da ilk kendimize yalan söyleriz, istemlerimiz konusunda devam ederiz yalanlarımıza. Ve kimimiz bir adım daha öteye gider, yalanlarımızı yazmaya başlarız. Baktık iyi gidiyor, yalanlarımızı bir mantığa oturturuz. Artık meslekten bir yalancıyızdır. Adına öyküleme dediğimiz şey gerçeğin yalanla kurgulanması değil midir? Alırız bir olguyu önümüze, onu, yalan denizimiz kadar kurgular, öyküleştirir ve alıcısına sunarız.

Yalan gerçeğin çarpıtılması ise bizler her gün binlerce kez çarpıtıyoruz... İnsanın ilk yalanı kendisine, ikincisini ise mutlaka bir kadına söylediğini düşünüyorum. Muhtemelen annesine, sevgilisine veya karısına. Seni seviyorumlu yalanlar çoğunlukla söylenilen ilk yalanlardır. Seni hala seviyorum demek ikinci boyutu, seni ömür boyu seveceğim demek yalancılıkta artık yazar boyutuna gelindiğinin işaretidir. Yalancının mumunun hiç sönmediği zamanlar böylesi zamanlardır.

Eğer amaç mutlu olmaksa ve yalanlarda insanları mutlu ediyorsa fazlaca sorgulamanın ne anlamı var ki?...

Ö.ÖDEMİŞ