Kimyasal yalanı
Orta Doğu da sıkışan egemenler, Suriye’de kimyasal yalanını
devreye soktular. Irak işgalinde kullandıkların yalanın Suriye’de de
tutacağından çok emindiler. Kimyasal denilince, dünya ayağa kalkıyor ve her
türden müdahalenin ve saldırının zemini oluşuyordu. Kiralık katillerle üç yılı
aşkın bir süredir beceremediklerini, provakatif bir iddia ile yapmaya
kalkıştılar.
Tüm dünyaya yan yana dizilmiş, nerede ve nasıl çekildiği
belli olmayan çocuk ve kadın cesetlerinin resimleri servis edildi. İnsanın
yüreğini parçalayan bu katliamın sorumlusu Esat ilan edilerek cezalandırmak
için harekete geçildi.
Ancak dünya kamuoyu bu kez numarayı yemedi. Belge, bilgi ve
kanıt istedi. 3 yıla yakın bir süredir, dünyanın en azgın katilleriyle mücadele
eden Suriye Ordusunun böyle bir katliama,
her şey iyiye giderken kalkışmasını,
savaş çığırtkanları dışında hiç kimse mantıklı bulmadı.
Suriye ordusu son 6 ayda ciddi başarılar sağlamış, Küresel cihatçı güçleri belli bir bölgede
sınırlandırmış, her gün biraz daha sıkıştırarak, Türkiye sınırına yaklaşmıştı.
Stratejik pek çok bölgeyi, Ek Kaide ve Nusra gibi katillerin elinden alarak
ilerlemesi sürdürüyordu. Cihatçı güçler
Suriye de bahsedilenin aksine sadece Türkiye sınırına yakın bölgelerde
etkinliklerini sürdürebiliyor ve bu bölgelerden kalabalık gruplar halinde
çıkarak yakınlardaki rejim güçleri mevzilerine saldırabiliyor durumda idiler.
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın da vurguladığı gibi, çok kısa bir sürede,
ordu birlikleri Türkiye sınırına dayanacak konumdaydı. Böylesi bir süreçte
kimyasal yalanı ortaya atılarak, Suriye ordusunun ilerlemesi durdurulmak
istendi.
Satılmış medya organları ile yapılan savaş ve ölüm çağrıları
karşılık bulmadı. Suriye halkı saldırgan dünya karşısında dimdik durdu. Kaçıyorlar
yalanları karşısında Şam sokaklarına çıkarak rejimin yayında olduklarını
haykıran gösteriler yaptılar. ABD ve NATO füzelerinin kafa kesen, vahşi
katliamlar yapan selefi katillerden daha tehlikeli ve korkunç olmadığını, asla
kaçmayacaklarını, direneceklerini tüm dünyaya deklare ettiler. Direnen bir
halkın, füzelerle, dış saldırı ve müdahalelerle yıldırılamayacağını yaşamlarını
ortaya koyarak gösterdiler.
Afganistan’a, Irak’a, Libya’ya pervasızca müdahale eden ABD,
NATO ve işbirlikçi ülkeler durmak zorunda kaldılar. Suriye Irak değil, Libya
değil, Afganistan hiç değil. Suriye bölge dinamizmini belirleyen, direnme
hattının odağında bir ülkedir. BAAS rejimi ulusal bir bilinç yaratarak,
Suriyelilik olgusunu yaratabilmiş. Etnik Mezhepsel ve siyasal farklılıklar,
Suriye vurgusu etrafında toparlanarak, Anti Emperyalist ve Anti Siyonist bir
refleks ülke bazında oluşturulmuştur.
Suriyeli Kürtlerin tüm tahriklere rağmen bu güne kadar rejim
güçlerine tek bir kurşun sıkmamalarının, tüm bocalamalarına rağmen karşı bir
cephede yer almamaları Suriyelilik bilincindendir. Suriye’yi değişik etnik
kökendeki kesimler vatan olarak benimsemişlerdir. Bu durum kesinlikle süreci
belirleyen, önemli bir tespittir.
Suriye'de ki BAAS rejimi ancak iç dinamiklerle ve daha ileri
bir biçimle değiştirilebilinir. Bunun dışında ki tüm çabalar boşa çıkacaktır.
Suriye halkı vatanını, sonuna kadar savunacaktır. Direnen bir halk asla
kaybetmez.