6 Haziran 2010 Pazar

İNSANI KAYBETTİM!

İnsanı kaybettim, kendimi de. Tüm ezberim bozuldu. Yıllardır kendimle bütünleştirdiğim tüm değerleri yeni baştan ortaya döktüm. Ayıklayarak, yanlışları bulmaya çalıştım. Bir beyinsel kaos, arbede yaşadım. Beynimde ki insanı tükettim… İnsanı, bir olgu olarak sorgulayıp durdum. Tüm refleksleriyle insanı. Birikimiyle, kompleksleriyle, duygusallığıyla, niyetiyle bir bütün olarak insanı sorgulamaya koyuldum, kendi çevremdeki insanlardan başlayarak.


İnsanı sevmeyen insan, bencil insandır. Ve kendilerinden başka hiçbir insanla, hiçbir şey paylaşmazlar. Kimi zaman paylaşıyormuş gibi yaparlar.Ancak bunu da yalnızca kendi çıkarları için yaparlar. Bu tür insanlar için yalnızca kendileri vardır. Kendilerine gereğinden fazla anlam yüklerler. Haristirler, insanı kolay harcarlar. Dostları olmaz bu insanların. Yakınları olmaz, çevresinde insanlar olmaz. Kendi çevreleri yoktur. Hep başkalarının çevrelerini bir biçimde kullanmaya çalışırlar. Kullanır ve terk ederler. Bilirler ki kalıcı değillerdir. Kaldıklarında, kendilerinden tüketirler.


Birbirlerini sevmeyen insanların, politik birlikteliği olabilir mi? Yıllardır kendi kendime bu soruyu sorarım ben. Birlikte güzel günler için mücadele eden insanlar, birbirlerini sevmeden bu işi yapabilirler mi? Bana göre asla yapamazlar. Yapsalar bile başarılı olamazlar. Ben solun çokça ayrışmasının nedeninde insanların birbirlerini sevmemesine sevmeye bilmemesine, sevgi ve insan konusunda özen göstermemesine bağlıyorum.


İnsanlığın geleceği için mücadele edeceksin, ancak yanı başında ki insana karşı duyarsız olacaksın. İnsanı ideolojik olarak hareketinin merkezine koyacaksın ancak, yanı başında ki insanı ve değerlerini yok sayacaksın.

İşte bu noktada yıkılıyorum…