21 Mart 2010 Pazar

ESKİ, ANCAK ESKİSİ KADAR YENİ OLABİLİR!


Yaşamımızı alışkanlıklarımız yönetiyor. Bir türlü değiştirme cesareti gösteremediğimiz alışkanlıklarımız. Bağımlılık haline gelmiş, korkularımız…

Yeniye yatkın olmayan eskinin kolaylığına, bilindikliğine alışmış, yeninin nasıl olacağını bir türlü kestiremeyen insanlarız. Yeni devrimcidir, biliriz ama yine de uzak dururuz. Çünkü yeni de bilinmezlik çoktur. Ne kadarını biliyorsak, en az o kadarını da bilmiyoruzdur. Çoğu zaman, bildiklerimizi değil, bilmediklerimizi baz alırız. Oysa bilinenler, bilinmeyenlerden daha nettir, somuttur. Ve üzerine çok daha kesin şeyler söylenebilir durumdadır. Yine de tüm bilinenleri unuturuz.

Yeni bir ev bile eski olan evimizin üzerine kurguladığımız için bize ilk adımda itici gelir. Veya yeni bir araba, yeni bir arkadaş, yeni bir sevgili veya yeni bir eş… Hepsinde de kaygı, eskisinden çok daha fazladır. Eski eşi çoğu kişi için, ne kadar uyumsuz olursa olsun, bilindik olduğu için daha rahat olunandır ve değişiklik her zaman risk taşır. Yeni, alışılmadık olduğu için korkutur, ürkütür. Oysa yeni olan gerçekten yeni olacaktır ve yaşamı bütün olarak değiştirerek, değişikliği gerektiren tüm zorunlulukları ortadan kaldıracaktır.

Her değişiklik bir ihtiyaçtan doğar. Bu anlamıyla bir zorunluluktur. Eskide ısrar yani değiştirmeye karşı direnç, aslında yeniyi gerektiren koşullara karşı bir dirençtir. Her yeni, eski olanın yeniliğini koruyamadığı için, kendisine duyulan ihtiyacı artık karşılayamadığı için var olur. Yeninin ihtiyaç olarak ortaya çıktığı koşullarda, yerine var olduğu şey, artık var olma olanağını yitirmiş olan şeydir. Ki yeni, bundan dolayı kendini koyabilme koşulu elde etmiştir.

Yeni gelişen şey, yaşamın pratiğinde kendini dayatıyorsa ve içinden çıkıp geldiği koşul ve ilişkileri eski halinden öteye dönüştürmüş ise eski de direnmek artık anlamsızdır.

Eskiyen şey, tarihe ve zamana karşı direnme gücünü yitirmiş, günü yakalayamamış, geleceğe dönük umudu tüketmiş demektir. Revizyonların eskiye kalıcı bir yararı olmaz. Yalnızca eskiyi revize edenlerin kendilerini bir süre mutlu etmelerini sağlar. Eski, eskide kaldığı gibi güzeldir. Kendini var eden, denk düştüğü dönemin koşullarında, yeni olarak veya işlevleriyle var olduğu dönemde güzeldir. Eskileri yan yana getirerek, tek bir yeni oluşturmanın hiçbir olanağı yoktur.

Her yeni olan şeyde, zamanla sıradanlaşıp, alışkanlık haline gelebilme potansiyelini, daha yeni olarak var olmaya başladığı anda, kendi içinde barındırmaya başlar. Yeni, yeni olmaya başladığında, aslında eski olmaya da başlamıştır.

Yeniden korkmamak gerek. Bence korkulması gereken eski olandır. Her şeyini tüketmiş, verebileceği hiçbir şeyi kalmamış olandır. Hareketin olmadığı yerde çürüme vardır. Her hareket, yeniyi içerir. Yeniye direnenler, bilmeden çürümeye gidiyorlar demektir. Direnmek bu noktada, olumlu bir erdem olmaktan çıkıp, olumsuzluğun itici gücü halini alıyor. Bu anlamıyla direnmek diye çıktığımız yolda, teslim olmuş oluyoruz.

Her şey gibi eski ve yeni de, direnmek ve teslim olmakta, yaşam ve ölüm gibi, karşıtını ve varlık nedenini içinde taşıyor.

O zaman diyorum ki, cesaretle alışkanlıklarımızdan arınıp, yeni denilen bilinmeze kendimizi bırakalım. Olanca heyecanımızla yarını bu günden yakalayıp,, yaşamın önüne geçmekte, tereddüt etmeyelim.

Bilemeyiz ki, belki de mutluluk orada gizlidir…