Yaklaşık 2 yıl önce Ankara'dan ve Türkiye'nin değişik kentlerinden Suriye'ye cihatçı devşirildiğini yazmıştık.
Ankara İdlip Cihatçı hattı
Gençleri kandırıp katliama götürüyorlar
Selefi gruplar, gençlerin dini
duygularını kullanarak kandırıyorlar ve önce Suriye de açtıkları kampa
götürüyorlar sonrasında ise eyleme zorluyorlar.
ANKARA/ 11/12/2012
Suriye'de devam eden kirli savaşta taraf olan
AKP hükümeti, Türk gençlerinin kandırılarak, Suriye’ye “cihat” için
götürülmelerine seyirci kalıyor. Yaklaşık 600 gencin bu yolla kandırıldığı ve
Suriye’ye terör eylemleri götürüldüğü iddia ediliyor.
Gazetemize ulaşan acılı baba
Osman Söylemez 20 yaşında ki oğlu Ahmet Söylemez ’in kandırılarak, Suriye’ye
götürüldüğünü söyledi. Hacettepe
üniversitesi Türk Halk Bilimi bölümünde okuyan Ahmet Söylemez ‘in iki ay kadar
önce evden ayrıldığını bir daha kendisini göremedikleri ifade eden baba Osman
Söylemez; “ Başvurmadığımız yer kalmadı. Burada Emniyet Müdürlüğüne gittik.
Oğlumuz kayıp dedik. Oğlunum kaybolmasından Faysal Çakar (Atik) sorumlu
dedik. Resimlerden teşhis ettik. Bu
adamı bulursanız oğlumuzu da bulursunuz dedik. Ama hiç ilgilenmediler. Yirmi yaşında olduğunu kendi kararlarını
kendisinin verebilecek yaşta olduğunu söyleyerek bizi gönderdiler.
Osman Söylemez çaresizlik
içerisinde gitmedikleri yer kalmadığını, oğlunu bir türlü bulamadığını,
yaşamından endişe ettiğini belirterek;
“Bir ay kadar önce Ahmet’in 0554 379 88 45
numaralı telefonundan bana bir mesaj geldi. Mesajda “ ‘Ben Suriye’deyim. Allah
yolunda cihat etmeye geldim. Beni merak etmeyin,’ yazıyordu. Hemen telefonunu
aradım ama ulaşamadım. O günden beride hiçbir haber alamadık. Annesiyle
birlikte Hatay’ın Reyhanlı ilçesine gittik. Belediye Başkanı ve Emniyet Müdürü
ile görüştük. Yardım istedik. Bize
oradan Abu Şam isimli biri ile irtibata geçirdiler. O oğlumuzdan haber getiriyordu.
Birkaç kez onun telefonundan oğlum ile görüştüm. Ama sonra ulaşamadım. Artık
telefonlarıma da çıkmıyorlar. Benim Oğlumu Faysal Çakar kandırdı. Kanına girdi.
Okulundan etti. Bizim canımız yanıyor,
başkalarının canı yanmasın. Çaresizce bekliyoruz. Her günümüz kâbus oldu. Her
şeyimiz gitti. Diğer çocuklarımla bile ilgilenemiyorum. Biz yıkıldık. Yardım
istiyorum. Oğlumu bulup, getirin bana,” dedi.
“En son bir ay önce aradı. Bu
şimdi ulaşamadığımız numarayı daha önce aradık. Bu numarada ki adam bize
‘Ankara’da olduğunu söylüyor’ ama biz nerede olduğunu bilmiyoruz. Ali isimli
bir adam. Bizi yönlendirdi. Hatay’a gidin dedi. Orada sizi karşılayacaklar.
İbrahim ve Hasan isimli iki kardeş adam bizi karşılayacakmış. Bunlar parayla
içeriye adam sokuyorlarmış. Reyhanlı Kuşaklı köyünde. Gittik biz adamların
evinde kaldık, bizi misafir ettiler. Bu Ebu Şam dedikleri adam bize dedi ki,
çocuğunuz burada. Bu adam çocuğumuzu bize gösterecekti. Ama biz oraya gidince,
aralarında bir Arapça bir Türkçe konuştular. Daha sonra gittiler ve bize
çocuğumuzu göstermediler. Şimdi İbrahim Abu Şam’a diyor ki, sizi istihbarata
veririm, o çocuğu bana getirin. Ebu Şam’da bunları başları değil de bir şeyleri
herhalde. Yalnız eve girince bütün telefonları kapatıyoruz. Kesinlikle kimseye
ulaşılmıyor. Biz oraya gidince biri aradı. Bunlar konuştular ne konuştular
anlamadım. İşine gelince Türkçe, işine gelmeyince Arapça konuşuyor. En son 3 hafta
önce Perşembe günü gittik,” diyor.
Osman Söylemez her şeyin daha
Ahmet Lisedeyken başladığını anlatıyor. Bir adamın sinsice oğluna sokulduğu,
beynini yıkadığı feryat edercesine anlatıyor.
“Bu aslında ta lisede başladı. Ben
Gölbaşı pazarcıyım. Ben yaz tatillerinde yanıma aldım birlikte çalıştık.
Abdestli namazlı bir çocuktu. Camiye
gider gelirdi. Bu cami de Faysal Atik (Çakar)
isimli biriyle tanıştı. Terörle mücadeledeki soyadı Çakar. Bize ilk
başta çok iyi yaklaştı. Lise 3. sınıftaydı tanıştığında. Bu çocuğumuzun beynini
yıkadılar ve bu şekle geldi. Dekorasyoncuyum diyordu, pazarcıyım diyordu. Bizi
kandırıyordu. Çocuğumuz en son Mamak, Emirler, Eryaman’da takılıyormuş.
İhtiyarın yeri diye bir yerde toplanıyorlarmış. Aktarcı burası.
Ben kâğıt topladım, onun bunun
çöplerini karıştırdım. Gidip tuvalet temizledim. Kapıcılık yaptım. Oğlumu ne
sefillikle bu yaşa getirdim. Sen gel de bana sor. Ben kendim babasız büyüdüm.
Kimseye imrenmesin diye kendim yemedim ona yedirdim. Ben kendime itfaiyeden
alır kıyafet giyerdim, çocuklarıma mağazalardan alırdım ki, imrenmesin, onların
yanında küçük düşmesin diye. Bu bayram
başımıza kara geldi.
Biz yavrumuzun gideceğini
sezemedik. Bir değişiklik hissetmedik. Bize belirtmedi gideceğini. Biraz
asabiydi o kadar. Okuluna gidip geliyordu. Üniversite birinci sınıf öğrencisiydi.
Ama bize öyle güzel rol yapıyordu ki ya da biz inanıyorduk ki.
Çok çaresiziz. Kim ne derse onun
peşine gidiyoruz. Karakola gidiyoruz, emniyete gidiyoruz, CHP’ye gidiyoruz,
AKP’ye gidiyoruz. Ama elimizden hiçbir şeyden gelmiyor. Bir gidiyoruz
umutlanıyoruz, aynı bir çocuğun eline şeker verirler de sevinir ya aynı öyle
ama sonra bir bakıyorsun ki boş çıkıyor. İşimizi gücümüzü bırakıyoruz burada,
hadi Hatay’a, Reyhanlı’ya. Bir ay çalışmadım. Sağa gittim sola gittim. Hani
derler ya denize düşen yılana sarılır diye. Kim elini uzattıysa, ama iyi ama
kötü hepsine uzandım.”
Allah rızası için oğlumu bana verin
Anne Kezban Söylemez ise,
gözyaşları içerisinde; “Oğlumu istiyorum ben.
Üniversiteye yeni başlamıştı. Faysal denen adam kanına girdi. Oğlum
bizden yavaş yavaş koptu. Bana kıyamazdı. Kandırıldı oğlum benim. Biz ne zorluklarla
büyüttük. Ben aç yatıp onu doyurdum. Giymedim giydirdim. Bizim Cihatla filan
işimiz yok. Oğlumu kandırdılar,” diyor.
Acılı Anne gözyaşları içinde
oğlunu istiyor. “ Allah rızası için oğlumu verin bana” diyor.
“Ben oğlumun dönüp gelmesini
istiyorum. Bizim her gün evimizden bir cenaze çıkıyor. Her gün ölüyoruz. Benim
4 yaşında bir çocuğum var, onunla bile ilgilenemiyorum. Çocuğum her gün
ağabeyim gelsin diye dua ediyor. Ağabeyin askere gitti diyoruz. Ailesine bağlı
bir çocuktu. Hele ki beni çok severdi. Anne der başka bir şey demezdi. Bana bir
poşet dahi kaldırıp attırmazdı. Senin belin ağrıyor diye. Benim için ölürdü.
Benim dünyam karardı artık hiçbir şeyle bağlantım kalmadı. Ben onu ne
yokluklarla büyüttüm. En son aradığında,
“ Anne senin duymak için aradım. Benim canım ciğerimsiniz” dedi. Bir daha
aramadı,” diyor.
Selefi gruplar dini inançları
güçlü olan gençleri, Allah için Cihat etmeleri gerektiği konusunda kandırarak,
bir başka ülkenin halkını katletmek için, eğitip, silahlandırıyor ve eylem
yaptırıyorlar. Son dönemlerde yaklaşık 600 gencin bu yolla kandırılarak,
Suriye’ye götürüldüğü, bir kısmının oradaki çatışmalarda öldüğü belirtiliyor.
Özellikle Konya, Kayseri ve Ankara’dan kandırdıkları gençleri, önce, İdlib
yakınlarında oluşturdukları kamplara götürüyorlar ve telefonlarına el koyarak,
kaçmalarını ve aileleri ile iletişim kurmalarının engellendiği iddia ediliyor.
Bu gruplara katılan gençlerin, isteseler bile geri dönüşlerine izin verilmediği,
yeni yeni eylemlere girmeleri için zorlandıkları ifade ediliyor.
İslami Sivil Toplum Örgütleri
aracılığı ile gençlere ulaşan Selefi grupların, AKP hükümeti tarafından Suriye
de ki İslami terör gruplarına destek vermeleri için teşvik edildiği
belirtiliyor. Özellikle Konya merkezden bu organizasyonların yapıldığı
belirtilirken, diğer illerden kandırılan gençlerinde Kayseri de toplanarak
buradan Önce Hatay Reyhanlı ilçesine sonrada, sınıra yakın yerlerde
oluşturdukları askeri kamplara götürdükleri iddia ediliyor.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun
İslami STK’ların temsilcileri ile Konya da bir toplantı yaptığı, Suriye de
sürdürülen savaşa, maddi, manevi ve fiili destek istediği belirtiliyor.
Davutoğlu’nun Suriye de sürdürülen savaşa destek olacak kurumların devletin her
türlü katkıyı vereceğini söylediği belirtilen toplantıdan sonra Suriye ye giden
geçlerin sayısının arttığı iddia ediliyor.