Bölgede gericilik gerilirken,
Suriye halkı kazanıyor
ÖMER ÖDEMİŞ
Son gelişmelerle Suriye’de 3 yıla
yakın bir süredir yaşanan kaos ortamı netleşiyor. Suriye ordu birliklerinin
ilerlemesi ve temizleme operasyonları sürerken, rejime karşı savaşan güçler arasındaki
ayrışma da yaşanan yenilginin doğal sonucu olarak her geçen gün biraz daha
derinleşiyor. Netleşen süreçte rejim karşıtı güçler kalıcı olarak saflarını
belirleyerek, konumlarını stabil hale getirmeye çalışıyorlar.
Özgür Suriye Ordusu adı ile ABD
ve Bölge gerici güçleri tarafından bizzat şekillendirilen ve ağırlıklı olarak
Suriyeli rejim karşıtlarından oluşturulan sözde meşru yapı, askeri ve siyasi olarak
beklenen ölçüde güçlenememiş, Suriyeli olmayan cihatçı güçlerin bölgede
inisiyatifi ele geçirmesine boyun eğmek zorunda kalmıştır.
Devşirme muhalifler darmadağın
Dünyanın değişik ülkelerinden
devşirilen ve Türkiye üzerinden Suriye’ye sokulan selefi kökten dinci bu
güçler, daha önceki savaşlarda edindikleri askeri tecrübeler ve kendi dışında
herkesi düşman gören anlayışları nedeniyle kısa sürede rejim karşıtı güçler
arasında bölgede kontrolü sağlamıştır.
Suriye olamayan, Suriye dinamiklerinden beslenemeyen bu yapıların tek
amacı, mevcut rejimi yıkarak ya da
rejimin kontrolünden çıkartabilecekleri bir bölgede, katı şeriat kurallarına
dayalı bir devlet kurmaktır. Diğer muhalif güçlerle arasındaki çatışmanın
nedeni de bu egemenlik mücadelesinden kaynaklanmaktadır.
El Kaide, Nusret Cephesi ve
Furkan ya da Tevhit Cephesi gibi bu yapılar anlayış olarak aynı kaynaktan
beslenmekte ve kendileri gibi radikal İslami yapıda olmayan, Batı ve diğer kimi
ülkelerle ilişki içerisinde, uluslararası güçler ile birlikte Suriye’de
yönetimi ele geçirmeye çalışan ÖSO ile şiddetli çatışmalara girmekten
kaçınmamaktadır. Askeri olarak diğer muhalif güçlerden çok daha deneyimli olan
bu güçlere karşı, ağırlıklı olarak aktif görevlerde bulunmayan eski Suriye
ordusu askerlerinden ve suçlulardan oluşmuş ÖSO’nün başarılı olma şansı yoktur.
ÖSO, bu güçlerle çatışmasında
müttefik olarak gördüğü Türkiye gibi ülkelerin askeri ilişkilerine
güvenmektedir. Özellikle Halep kırsalında
ve Rakka bölgesi ile Resulayn bölgesinde etkili olan cihatçı güçlerin özerk
devlet kurma girişimleri de, kendilerini Suriye’deki uluslararası sürecin
dışında bırakan tüm uluslararası güçlere karşı bir tavırdır. El kaide ve Nusra
bu bölgeyi ne pahasına olursa olsun terk etmeme kararındadır. Tüm diyalog
girişimlerini reddeden bu güçlerin bölge için ciddi bir tehdit olduğu, her
geçen gün biraz daha net olarak görülecektir.
Suriye’de çatışmaların kızıştığı
dönemde ordu birlikleri ile baş edemeyen rejim karşıtı güçlere destek amacıyla,
19 değişik ülkeden devşirilerek, finanse edilerek Suriye’ye getirilen bu
güçleri bölgede etkisiz hale getirebilecek tek güç, Suriye ordu
güçleridir. Özellikle son 6 ayda, büyük kentlerden ve stratejik önemdeki
bölgelerden sökülüp atılan bu güçler, Türkiye sınırı ile Halep kırsalı ve Rakka
bölgesinde sıkışıp kalmış durumdalar. Daha önce ellerinde bulundurdukları pek
çok bölge gibi İdlib kırsalında da kontrolü kaybeden bu güçlerin Resulayn’dan
da çekilmek zorunda kalması, tam anlamıyla bu bölgede kuşatma altına girmiş
olduklarını göstermektedir.
El Kaide ve Nura Cephesinin
kaybettiği bölgelerde ise kontrol ÖSO’nün değil ordu birliklerinin eline
geçmektedir. Suriye ordu birliklerinin ocak ayında başlattıkları temizlik harekâtı
sonucunda, öncelikli olarak bu güçlerin geçiş ve lojistik destek noktalarına
yönelinmiş, merkezi kentlere giriş yolları kapatılmış ardında da bu güçlerin
tamamen kontrolünde tuttukları bölgelere karşı operasyonlara girişilmiştir.
Halep kırsalında ÖSO ile birlikte
mevzi tutmaya çalışan bu güçlerin o bölgeden de tamamen temizlenmesi sonucunda
dar bir alana sıkışacakları ve bu alanda ellerinde tuttukları sivil halkı
kalkan yaparak direnmeyi deneyecekleri anlaşılmaktadır.
Yaklaşık olarak 20 bin civarında
kaldıkları tahmin edilen küresel cihatçı güçlerin sıkışmaları halinde
geçebilecekleri tek ülke Türkiye olacaktır. Suriye’ye girdikleri bölgeden
çıkmaya çalışmalarına karşı konulması halinde ise Türkiye ile çatışmaktan da
geri durmayacakları görülecektir.
Uluslararası alanda Suriye’de
diyalog sürecinin başlatılma girişimlerine karşı çıkan bu güçlerin, bu sürece
destek veren ülkeleri başta Türkiye olmak üzere tehdit ettikleri, saldırılarda
bulunacakları uyarısı yaptıkları, değişik eylemlerle de bu uyarılarının ciddiye
alınmasını istedikleri bilinmektedir. Özellikle Gaziantep, Cilvegözü ve
Reyhanlı saldırıları böylesi bir diyalog sürecinin gündeme geldiği ve
tartışıldığı dönemde gerçekleştirilmiş saldırılardır. Gözü dönmüş bu katillerin
Suriye’de 3 yıla yakın bir süredir yaptıkları katliamları Türkiye’de yapmaktan
kaçınmayacakları, bu saldırılarla da çok açıkça ortaya çıkmıştır. Kaldı ki bu
yapıların bu güne kadar yaptıkları çok ciddi tehditler mevcuttur.
AKP iktidarı bu insanlık dışı
güçlerle ilişki biçimi geliştirmekle, onlara lojistik ve askeri destek vermekle
ciddi hata yapmaktadır. Kontrol edemeyeceği bir celladı kendi elleriyle bölgeye
taşımış ve yerleşmesine imkân sağlamıştır. Esat düşmanlığı iktidarın gözünü
bağlamış, akli selim düşünemeyerek böylesi ittifaklara yönelmeye itmiştir.
Irak’ta, Afganistan’da, Libya’da
da kullanılan bu katillerin son durakları Suriye olacaktır. Suriye halkı 3 yıla
yakın bir süredir verdikleri mücadele ile ülkelerini savunma kararlılıklarını
tüm dünyaya göstermiş, mevcut rejimle bütünleşerek yaşama taşımıştır. Orta Doğunun
tek laik ülkesi olan Suriye’de halk, din temelli bir devletten, İslami
kurallara dayalı bir yaşamdan yana olmadığını, İslam kılıfının Suriye’yi işgal
etmek isteyen emperyalist, gerici güçlerin bir senaryosu olduğunu kavramıştır.
3 yıllık direniş bunun en açık kanıtıdır.
Suriye’de Kürtler muhalif cephede mi yer alıyor?
Kütlerin rejim karşısına itilmesi
için son 3 yıllık süreçte ciddi baskılar yapılmış, Kürtlerin de muhalif saflara
çekilmesiyle, BAAS rejiminin siyasal olarak daha fazla sıkıştırılacağı
öngörülmüştü. Özellikle AKP iktidarı tarafından sürekli olarak provoke edilen
Kürtlerin, bu oyuna gelmedikleri süreç içerisindeki tavırları dikkate
alındığında görülmektedir.
Bölgedeki diğer ülkelerde yaşayan
Kürtlerden ciddi farklılıklar taşıyan Suriye Kürtlerinin BAAS rejimi ile
tarihsel süreçte ciddi hiçbir çatışmaları olmamış, taleplerini hep demokratik
ve meşru zeminde seslendirerek sorunlarına çözüm aramışlardır. Kürt kimliği
Suriye rejimi tarafından başından beri tanınmış, siyasal ve sosyal hakları
diğer halkların haklarından asla geride olmamıştır.
Suriye’de yaşayan yaklaşık 1
milyon 200 bin civarındaki Kürt halkı, Arap aşiret halkıyla birlikte yan yana
yaşamışlardır. Toplam nüfusun yaklaşık olarak yüzde 5’ni oluşturan Kürt
halkının yarıya yakını BAAS Partisi içerisinde yer almaktadır. Devlet
kademelerinde ciddi görevler üstlenmekte ve rejim ile bütünleşmiş görünmektedir.
Birkaç belde dışında özgün yaşam alanları olamayan, her kentte Arap ve diğer
halklarla birlikte yaşayan Kürt halkının Suriye’de yaşanan kriz sürecinde
rejime karşı açık bir tavrı olmamış, tersine açık olarak BAAS rejimini
desteklemiştir.
Suriye’ye sonradan gelen ve
burada yerleşerek çoğalan, sıklıkla kimliksiz Kürtler olarak adlandırılan Kürk
nüfusun yaklaşık sayısının ise 200 bin civarında olduğu belirtilmektedir. Bir
yıl öncesine kadar, kendi yerleşik halkından olmayan, ağırlıklı olarak Türkiye,
Irak ve İran’dan değişik nedenlerle gelerek Suriye’ye yerleşen kimi insanlara Suriye
Devleti tarafından kimlik vermemişti. İkamet
belgesi denilen bir belge ile tüm sosyal haklardan yararlanmaları, barınmaları
ve sisteme katılmaları mümkün olabiliyordu. Ancak bu durum ciddi
rahatsızlıklara neden oluyordu.(BAAS rejimi, Arap ve Alevi olan başka ülkeden
gelip sığınan insanlara da aynı uygulamayı yapmıştır.) Yaklaşık bir yıl
öncesinde Suriye Devleti çıkardığı bir yasa ile bu kesimlerin de vatandaş
olmasını kabul etmiş ve bu sorunu çözmüştür.
Rejime saldırıların başladığı ilk
aylarda Suriye Devleti sivil savunma birliklerini oluşturma girişimi
kapsamında, ağırlıklı olarak sınır bölgelerinde yaşayan halkı silahlandırarak,
kendi bölgelerini savunmalarını sağlamıştır. Bu süreçte PYD dahil sınır
bölgelerinde ve saldırı riski taşıyan bölgelerde yaşayan Kürt halkını da
silahlandırmıştır. Toplam Kürt nüfus içerisindeki temsil oranı yüzde 15 olan ve
ağırlıklı olarak Suriye dışından göç etmiş Kürtlerden oluşan PYD örgütü de
bugüne kadar açık olarak Suriye Devletine karşı savaşmamış, çatışmamıştır.
Halep kentinin Selahaddin
bölgesinde yaşanan ve Kürt halkı tarafından tepki ile karşılanan, yaklaşık 50
kişilik bir grubun (Hüseyin Oso olayı) El Kaide ile
ittifak yaparak halka ve rejim güçlerine saldırması kısa sürede bastırılmış ve
sorumluları yakalanarak cezalandırılmıştır. Bu olay dışında Kürt halkı ile rejim
güçleri arasında ciddi bir çatışma yaşanmamıştır.
AKP hükümetinin Türkiye’de
başlattığı çözüm süreci kapsamına dahil etmeye çalıştığı ve bu eksende sürekli
kışkırttığı Kürt halkı, bölgede yaşayan Arap aşiretleriyle birlikte rejimin
yanında saf tutmuştur. Zaman zaman karasızlıklar ya da muhalif çetelerle ateşkes
anlaşmaları imzalanmış ise de BAAS rejimine karşı bir savaşın içine
girilmemiştir.
Bugün ise Resulayn’da Türkiye’den
giren El Kaide ve Nusra güçleri yenilgiye uğratılarak kontrol tamamen ele
geçirilmiştir. Bu durum rejime karşı bir hareket değil tam tersine mevcut rejim
ile dayanışma içerisinde yapılmış askeri bir hamledir. Bölgede yaşan PYD ve diğer Kürt gruplar Arap
aşiretlerinin desteğiyle, tehdit olarak gördükleri radikal selefi güçleri kendi
bölgelerinin dışına atmışlardır.
Suriye’de yaşayan Kürt halkı
kendi yaşamlarına ve yaşadıkları coğrafyaya sahip çıkarak, bölgesel senaryolara
karşı tavır almışlardır. Tüm kışkırtmalar ve Sünni hat kurma çabaları, Suriye’de
suya düşmüştür. Tıpkı ABD, Türkiye ve bölge gerici güçlerinin Orta Doğuyu
yeniden dizayn etme girişimlerinin, Suriye halkının direnişiyle bozulması gibi.
Suriye, emperyalist ve gerici güçlerin oyunlarını bozmaya direnerek devam
etmektedir. Suriye halkı kazanacak, gericilerin ve işbirlikçilerin rüyaları kâbusa
dönecektir.